12 Ağustos 2014 Salı

Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos'ta ilk turda Cumhurbaşkanı seçilirken şöyle bir sonuç ortaya çıktı:

Seçime Katılım              : %73,81
Recep Tayyip Erdoğan : %51,80
Selahattin Demirtaş      : %9,8
Ekmeleddin İhsanoğlu  : %38,44

Bu sonuçların ortaya çıkmasında etkili olan uzun dönemli birçok etken varsa da, ben Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına damga vuran kısa vadeli bazı değişikliklere değineceğim:

- Seçime Katılımın Düşmesi
- MHP'den AKP'ye geçen oylar
- CHP'den HDP'ye geçen oylar
- AKP'den HDP'ye geçen oylar

Seçime Katılımın Düşüklüğü ve Boykot
Seçimden önce herkesin hemfikir olduğu "Tayyip Erdoğan'ın ilk turda seçilip seçilmeyeceğine sandığa gitmeyenler belirleyecek" tespitinin ne kadar gerçekçi olduğu ortaya çıktı .  
Seçime katılmayanlar, RTE'nin oy kaybına rağmen oy oranını arttırmasına vesile oldular. "Nasıl olsa Tayyip Erdoğan kazanacak" diye seçime gitmeyenlerin göz ardı ettiği bir gerçek vardı. İlk turda seçilmenin Tayyip Erdoğan ve AKP'ye sağlayacağı moral gücü ile 2. turda seçilme arasında çok ciddi fark olacaktı. Çünkü AKP'nin, Genel Başkanı'ndan seçim müşahidine kadar bütün teşkilatı 1. turda seçimin sonuçlanacağına inanmıştı. Olası bir ilk turda seçilememe durumu bile Tayyip Erdoğan cephesi açısından yenilgiye yakın bir hava yaratacaktı.
Ama sırf bu yüzden boykotçuların hepsini suçlamak onlara haksızlık olur. Mevcut partilerin onların da kendilerini ifade edebilecekleri bir söylem geliştirmeleri lazım. Boykotçuların bir kısmı için bu gelişmeyi kaydedebilecek tek parti HDP gibi gözüküyor. Bir kısmı da zaten CHP'ye geri dönecek oylar. 

Boykotun bu denkli etkili olmasında umarım bizim sosyalist örgütler kendilerine pay çıkarmazlar. Boykotu politik bir tercih olarak ortaya koyan seçmenlerin büyük bir bölümü Ekmeleddin'e sıcak
bakmayan CHP seçmeni idi. Çoğunluğunu Kemalist/Laik seçmen kitlesinin oluşturduğu bu kesimin boykot tavrı Ekmeleddin İhnsanoğlu ismi ilk telaffuz edildiği dakikadan itibaren belirginleşmeye başlamıştı zaten. Sosyalist boykotçuların kampanyası bu tavırdan sonra ortaya çıkarak buna destek oldu sadece, hatta
buna yedeklendi de diyebiliriz.  

Diğer yandan en büyük fireyi CHP seçmeni verse de, hemen her partiden tatile, memleketine, çalışmaya gittiği için oy kullanamayan azımsanmayacak sayıda bir seçmen olduğunu da biliyoruz. 

Mevsimlik işçiler 
Seçime genel katılımın düşüklüğü ile ilgili tespitlerde genellikle tatilci vurgusu yapılsa da çok fazla konuşulmayan, hesaba katılmayan ama en çarpıcı olan mesele ise, mevsimlik işçilerin büyük bir bölümünün seçime katılamamış olmasıdır. Seçime en düşük katılımın Kürdistan'da gerçekleşmiş olması bu gerçeği destekleyen bir veri. Özellikle yaz aylarında Karadeniz'e, Ege'ye, Akdeniz bölgelerine giden mevsimlik tarım işçileri, inşaat işçileri, yazlıklarda hizmet sektöründe çalışanların önemli bir sayıya ulaştığını biliyoruz. Çeşitli kaynaklarda, bu rakamın seçimin yapıldığı tarihlerde 800 bin civarında olduğu tespit edilmiş. Bu kitleden seçmen olup Demirtaş'a oy verecekleri düşündüğümüzde Demirtaş'ın aldığı %9,8'lik oyun rahat bir şekilde %10 barajını geçebileceğini görebiliyoruz. Diyarbakır, Urfa, Ağrı, Iğdır gibi illerde seçime katılım oranının zaten düşük olan Türkiye ortalamasının da altında olduğunu görebiliriz. 

AKP oylarının düşüşü
Her ne kadar Recep Tayyip Erdoğan ilk turda Cumhurbaşkanı olarak istediğini elde etse de, bir önceki 30 Mart seçimlerine göre oyları %8 arttırmış gözükse de oy verenlerin sayıları göz önüne alındığında Tayyip Erdoğan'a oy verenlerin sayısında çok ciddi bir artış olmadığını görebiliriz: 
30 Mart 2014'de AKP'nin aldığı oy sayısı 20.519.829 
10 Ağustos 2014'de RTE'nin aldığı oy sayısı 20.883.410 

Yani Tayyip Erdoğan'ın oylarında sadece 360 bin civarında artış olmuş. 10 Ağustos'ta aldığı oyların içinde yurtdışı oyları, yeni seçmen olanların oyları, Saadet Partisi ve BBP oyları da olduğunu düşünürsek neredeyse hiç artış olmadığını, hatta oylarda bir düşme olduğunu söyleyebiliriz. Aslında aşağıda açıklayacağımız gibi AKP'den HDP'ye geçen oyların yeri, MHP'den AKP'ye geçen oylarla doldurulmasaydı oylarda çok daha fazla düşüş olduğunu rahatlıkla ifade edebilecektik. 

Toplam oy sayısında kayda değer bir artış olmamasına rağmen %8 civarındaki artışın nedeni çok basit: Seçime genel katılımın düşük olması ve yukarıda değindiğimiz gibi seçime katılmayanların önemli bir oranının CHP ve HDP ve belki de MHP seçmeni (bu konuda elimizde çok fazla veri yok) olmasından kaynaklandığını görebiliyoruz.

MHP'den AKP'ye oy kayması
Genel toplamda AKP'nin oy sayısında artış veya azalışın şehirlere göre değiştiğini, kimi yerlerde artış, kimi yerlerde ise azalma olduğunu görebiliyoruz.

AKP'nin oylarını yüksek oranda arttırdığı şehirler incelendiğinde hepsinin ortak bir özelliği gözlemleniyor. Tayyip Erdoğan'ın oylarını çok fazla arttırdığı şehirlerin neredeyse hepsi MHP'nin bir önceki seçimde yüksek oy aldığı şehirler. Bu şehirlerdeki Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları incelendiğinde Tayyip Erdoğan'ın oylarındaki artış kadar CHP-MHP çatısında bir düşüş var.

Örneğin;
Balıkesir'de Tayyip Erdoğan'nın oyları %8,1 artarken, Ekmeleddin İhsanoğlu'nda %8,9 kayıp var.
Erzincan'da Tayyip Erdoğan'ın oyları % 11,8 artarken, Ekmeleddin İhsanoğlu %11,4 oy kaybetmiş. 
Burdur, Yozgat, Sivas, Erzincan, Elazığ, Erzurum diye bu listeyi uzatabiliriz. Hatta bu listeye Türkiye'deki bütün şehirleri ekleyebiliriz. Zira Ekmeleddin İhsanoğlu'nun 81 ilin hepsinde oyları düşmüştür.

MHP'den AKP'ye geçişin nedenini Ekmeleddin İhsanoğlu'nun iyi bir aday olmadığına bağlamak hatalı olur. Çünkü İhsanoğlu tam da MHP tabanına uygun bir adaydı. Zamanında Alpaslan Türkeş'in danışmanlığını yapmış ve Türk-İslam sentezini en iyi temsil eden adaylardan birisi idi. Yani, CHP'den çok MHP tabanına daha uygun bir isimdi. Dolayısıyla MHP seçmenindeki sıkıntı İhsanoğlu'nun kendisi değildi. MHP seçmeninin İhsanoğlu yerine Tayyip Erdoğan'ı tercih etmesinin en önemli sebeplerinden birisi, CHP ile ortak belirlenen bir adaya oy vermek istememesidir.
İzmir, İstanbul gibi şehirlerde Ulusalcılık/Milliyetçilik ülküsü etrafında CHP seçmeni ile etkileşime girip onlarla hemhal olan MHP seçmeni Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy vermekte çok fazla tereddüt yaşamamıştır. Ancak Ulusalcılık ve Milliyetçilik'in yanında Ümmetçilik/İslamcılık değerleri de ağır basan MHP seçmeni "komünist" CHP ile ittifak yapmayı içine sindirememiştir.

Diğer yandan MHP, 12 yıllık AKP iktidarı döneminde AKP'ye sık sık destek çıktı. Daha sıkı-fıkı olmamalarının belki de tek sebebi "Müzakere Süreci" idi. Türkiye'de önemli bir seçmen ağırlığı olan muhafazakar-milliyetçi kesim her iki partinin de potansiyel tabanı olduğu için iki parti arasında geçişler olması zaten beklenen bir şeydi. Bu iki partinin şimdiki muhafazakar/milliyetçi tabanı 90'lı yıllarda DYP'de konsolide olarak, uzun bir süre iktidar ortağı kalmayı başarmıştı.     

CHP'den HDP'ye oy kayması
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun oylarındaki en büyük düşüş sebebi MHP tabanının Tayyip Erdoğan'a yönelmesi olsa da, azımsanmayacak kadar CHP seçmeni de tercihini Selahattin Demirtaş'tan yana kullanmıştır. 30 Mart'ta CHP'ye oy vermiş ama Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tercihini Demirtaş'tan yana kullanan seçmenlerin önemli bir bölümü Alevi Kürtlerden oluşurken, diğer yandan kendini solcu, sosyalist olarak tanımlayan, emek mücadelesine omuz veren önemli bir kesimin de Selahattin Demirtaş'a oy verdiğini görebiliyoruz. Bu geçişleri en çok İzmir, İstanbul, Mersin ve Tunceli gibi şehirlerde görüyoruz. 
Selahattin Demirtaş, Bayburt hariç Türkiye'nin her şehrinden %1'in üzerinde oy almıştır. Karadeniz, İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Trakya'daki bu oyların bir bölümü hemen her şehirde var olan Kürtlerin oyu ise de, bir bölümü de CHP'den kayan oylardır.
Yıllardır CHP'ye oy veren ve CHP'nin oy deposu olarak kabul görülmesine rağmen, CHP tarafından hassasiyetleri ve tercihleri dikkate alınmayan Alevilerin ezici bir çoğunluğu Ekmeleddin İhsanoğlu'nun yanlış bir tercih olduğunu düşündü. Bunların bir kısmı bu düşüncelerini sandığa yansıtmazken, yani yine İhsanoğlu'na oy verirken, bir kısmı sandığa gitmedi, önemli bir kısmı da tercihini Demirtaş'tan yana kullandı.  Alevilerin hemen hepsi İhsanoğlu'nun Tayyip Erdoğan gibi İslamcı bir tercih olması konusunda hemfikirdiler. Fakat Alevi oylarının bir bölümü -özellikle Türk Alevileri- bu ikisinin alternatifi olarak beliren Demirtaş'ın etnik ve siyasal kimliğini gözardı edemedi ve tercihini yine Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan yana kullandı. Alevilerin bir kısmı ise (özellikle Kürt Alevileri), Demirtaş'ın Kürt olmasını veya HDP'li olmasını değil seçim kampanyası boyunca ortaya koyduğu ilkelerin daha önemli olduğunu düşünerek Demirtaş'a oy vermekten imtina etmedi.  

CHP'den HDP'ye kayan oyların Türkiye'deki siyasal iklim açısından çok büyük anlamları var. CHP'nin solcu oyların önemli bir kısmını almasına rağmen solun evrensel değerleri olan emek mücadelesi, kadın hakları, azınlık hakları, kimlik mücadelesi vb. konularda hiçbir olumlu duyarlılığın olmaması CHP'ye oy veren kesimler başta olmak üzere kalbi soldan atan herkesçe eleştiri konusu olmuştur her zaman. Fakat ne hikmetse CHP'ye alternatif güçlü bir "Sol Muhalefet" bir türlü yaratılamamıştır. Türkiye İşçi Partisi deneyimi sadece bir mazi olarak hafızalarda yer edinmiştir.

HDP, toplumun önemli bir kesiminin ihtiyacını hissettiği bu boşluğu doldurma gayesiyle kuruldu. İlk girdiği 30 Mart 2014 yerel seçimlerine çok hazırlıksız ve yanlış bir stratejiyle girdi. Daha güçlü bir alternatifi olmadığı için mecburen CHP'ye oy veren kesimlerin oyunu almak için CHP'yi olabildiğince eleştirme gayretine girdi. Bu stratejinin en önemli temsilcisi ve bu yüzden de en çok eleştirileni hiç kuşku yok ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sırrı Süreyya Önder idi. Sırrı Süreyya Önder'e sempati ile bakan CHP seçmeninin O'na karşı biraz abartılı ama haksız da sayılmayacak en büyük eleştirisi, AKP'den daha çok CHP'yi eleştirmesi, Kadir Topbaş'tan çok Mustafa Sarıgül ile uğraşması idi. Bu durum zamanla Sırrı'ya karşı bir antipatiye ve nefrete dönüştü. Bu antipatiden Sırrı Süreyya Önder ile birlikte HDP de parti olarak topyekün nasibini aldı. Dolayısıyla CHP'den HDP'ye kayması gereken oylar beklenildiği kadar olmadı, hatta yok denecek kadar az oldu. Bunun yanında, Gezi Direnişi ve 17 Aralık operasyonları sonrası Tayyip Erdoğan'ı devirmek için 30 Mart seçimlerini çok önemli bir fırsat olarak görenler, AKP'nin karşısındaki en güçlü parti etrafında toparlanmak gibi yönelime girdi. Bu yönelime yanıt vermek için CHP'li olmayan kişiler aday gösterildi. CHP seçmeni, "Tayyip Erdoğan'ı devirmek için her yol mubahtır" diyerek bu adaylardan bazılarını benimsemediği halde oy vermek zorunda hissetti kendini. Ama 30 Mart akşamı sonuçların yine hüsran olduğunu gördü.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş'ın seçim kampanyası için bir önceki seçimlerde düşülen hataya düşülmedi. CHP tabanından ya da sol muhalif kesimlerden oy almak isteniyorsa, bunun yolunun iktidarı yanından yöresinden geçen eleştirilerle değil, iktidarı doğrudan karşısına alan bir kampanya yürütülmesi gerektiği anlaşıldı. Toplumun yarısından fazlasının nefret ettiği bir iktidarı eleştirmeden, bu nefret oylarını toparlayabilmenin mümkün olamayacağı belli idi.
Demirtaş'ın kampanyasında müzakere süreci nedeniyle hükümetin eleştirilmeyeceğini düşünen birçok kesimi şaşırtan düzeyde bir iktidar eleştirisi ortaya çıktı. Konuşmalarının büyük bir bölümünü Tayyip Erdoğan ve onun iktidarını eleştirmeye ayıran Demirtaş, diğer aday Ekmeleddin İhsanoğlu'na ise yeni bir şey söylemediği, var olan statükoyu savunduğu eleştirisi getirmekle yetindi. Hatta "Ekmel Hoca" ile aralarındaki kişisel ilişkileri saygı ve hoşgörü çerçevesinde götürmeye özen gösterdi.
Demirtaş'ın seçim kampanyasına damga vuran bu strateji, HDP'ye "Bakın AKP'yi hiç eleştirmiyor" minvalli saldırıya geçmeye hazırlanan bir kesimi de dumura uğrattı.
Örneğin Koray Çalışkan HDP'ye saldırmak için bu fırsatı kollarken, bu fırsatın elinden alındığını görünce garip, başka bir saldırıyı denedi:

"Demirtaş Erdoğan'ı eleştirince milliyetçiler Erdoğan'a oy veriyor, Erdoğan'ın oyları yükseliyor"

Yani Demirtaş Erdoğan'ı eleştirmese, onu bir kaşık suda boğacak olanlar, Demirtaş Erdoğan'ı yerin dibine soktuğunda ise "tespit sıçması"nın en nadide örneklerinden biriyle yine Demirtaş ve HDP'ye yüklendi. Güzel olan şu ki, Koray Çalışkan gibilerinin fikirlerine kimse kıymet vermedi de Demirtaş ortaya konan o kıymetli ilkelerden ödün vermeden kampanyaya devam etti.

Demirtaş'ın seçim kampanyasında dile getirilen düşünceler, ilkeler toplumun hemen her kesimin ilgisini çekerken, herkesin takdirini kazanırken solcu CHP'li seçmeninin de oyunu kazanmayı başardı. Ekmeleddin İhsanoğlu, 12 yıllık AKP zulmünün sorumlularından biri olan Gülen Cemaati'ne laf dokundurmadan sadece Tayyip Erdoğan'ı eleştirirken bile Demirtaş'ın yaptığı muhalefeti yapamadı. İhsanoğlu'nun siyasal görüşünü biçimlendiren muhafazakar-milliyetçi çizgiden ödün vermeden yürüttüğü kampanya CHP'li demokrat, solcu, laik seçmenin dikkatinden kaçmadı. Bu söyleme tepki gösterenlerin önemli bir bölümü sandığa gitmezken bir kısmı da HDP'nin adayı Demirtaş'ı tercih etti. Demirtaş'a oy vermek istediği halde Tayyip Erdoğan karşısındaki en güçlü adaya mecburen oy verenlerin azımsanmayacak düzeyde olduğunu da biliyoruz.

HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası yeni ana muhalefet partisi olma yolunda çok önemli fırsatla karşı karşıyadır. Selahattin Demirtaş'ın kampanyasında ortaya konan ilkeler, değerler ara vermeden önümüzdeki dönemlerde sürdürülebilirse 2015 yılında yapılacak milletvekili seçimlerinde HDP'nin % 10'un üzerinde oy alması çok yüksek bir ihtimal olarak önümüzde durmaktadır. HDP'nin %10 üzeri oy alması demek şimdiki seçim sisteminde bir değişiklik olmazsa 60'a yakın HDP'li milletvekilinin Meclis'te burjuva partilerine kan kusturması anlamına gelecektir.

AKP'den HDP'ye oy kayması
Selahattin Demirtaş'ın adaylığı ilk açıklandığı günden itibaren CHP ve MHP çevrelerinde ifade edilen "Demirtaş'ın adaylığı İhsanoğlu'nun oylarını bölmeye yönelik ve AKP'nin değirmenine su taşıyacak" iddialarının ne kadar geçersiz olduğunu seçim sonuçları ile görmüş olduk. Bu iddia bağımsız hareket eden bir partinin kendi adayını çıkarması kadar doğal bir durum olduğunu anlamayanların mesnetsiz bir iddiası idi. 

HDP, bütün siyasi partiler gibi etki alanını genişletmek için seçimleri kullanarak diğer partilerin seçmeninden oy alma amacına sahip. Üstelik Meclis'te oy oranı en düşük parti olduğu için bu çabayı en çok göstermesi gereken partilerden birisi. Yukarıda değindiğimiz gibi, bir önceki seçimde CHP'ye yüklenerek etki alanını genişletmek isterken bu taktik o dönem tutmayınca bu seçimde daha doğru olanı yaptı ve mevcut iktidara yönelik eleştirilerinin dozajını arttırdı. 

AKP'ye yönelik bu gerçekçi muhalefet, sadece CHP seçmenini değil AKP seçmenin de azımsanmayacak bir kısmını da ikna etmeyi başardı.

Seçim sonuçlarına göre Tayyip Erdoğan'ın oy kaybettiği 6 şehre baktığımızda bu 6 şehrin hepsinde Selahattin Demirtaş'ın oylarının arttığını görebiliyoruz

Tayyip Erdoğan'ın oy kaybettiği şehirler ve kayıp oranları:
Ağrı: -%9
Hakkari: -%8,2
Şırnak: -%5,4 
İzmir: -%2,5 
Diyarbakır: -%1,4
Mardin: -%0,7
Tunceli: -%0,6

Bu 6 şehir içinden İzmir'i çıkardığımızda Tayyip Erdoğan'ın oy kayıplarının Demirtaş lehine yer değiştirdiğini tereddütsüz ifade edebiliriz. 
İzmir için ise, tespitimizi yüksek bir olasılık dahilinde ifade edebiliriz: İzmir'de yaşayan ve daha önce AKP'ye oy veren Sünni Kürt oyları bu kez tercihini Demirtaş'tan yana kullanmıştır.

AKP ile HDP seçmeni değerlendirildiğinde Sünni Kürt oylarının bu iki partinin ortak seçmen tabanını oluşturmaktadır. Nasıl ki Hakkari'deki Sünni Kürtler tercihini AKP'den HDP'ye doğru yöneltmişse, aynı şekilde İzmir'deki Sünni Kürt seçmen de benzer bir tercih yapmıştır. Aslında birkaç şehir özelinden çıkardığımız bu tespiti genelleştirebiliriz. Türkiye'nin hemen hemen bütün şehirlerinde daha önce AKP'ye oy veren Kürtlerin bir bölümü bu kez Demirtaş'a oy vermiştir.

AKP sadece oylarının düştüğü şehirlerde taban kaybetmedi. Birçok şehirde AKP oylarının düşmemesi AKP tabanından oy kaymadığı anlamına gelmiyor. Örneğin İstanbul, Erzurum, Adıyaman, Adana gibi birçok şehirdeki Kürt seçmen AKP tercihinden vazgeçip Selahattin Demirtaş'a oy vermiştir. Bu şehirlerde AKP'den HDP'ye oy kaymasına rağmen AKP'nin oyunu yükseltmesinin sebebi MHP'den AKP'ye geçen oylardır. 

Kürdistan'da, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Saadet Partisi ve HÜDAPAR'ın istatistiksel olarak ciddiye alınacak kadar oy aldıklarını ve bu oyların Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük oranda Tayyip Erdoğan'a gittiğini hesaba katarsak AKP'nin yaşadığı oy kaybı veya AKP'den HDP'ye geçen oylar net bir şekilde anlaşılacaktır. Bu durumun en bariz örneği Siirt ve Batman'da yaşanmıştır.  

Oy kaymaları kalıcı olacak mı?

Yukarıda başlıklar halinde bahsettiğimiz partiler arasındaki oy geçişlerinin kalıcı olup olmayacağı önümüzdeki dönem Türkiye siyasetini belirleyecek etkenlerden birisi olacaktır.
Geçmiş yıllardaki seçim deneyimleri gösteriyor ki, oy tercihini değiştiren seçmen en az bir seçim daha aynı partiye oy vermeye devam ediyor. Yani MHP'den AKP'ye geçen seçmenlerin bir bölümü bir sonraki seçim olan genel seçimlerde yine AKP'ye oy verecektir. Aynı şekilde AKP'den ve CHP'den HDP'ye oy verenlerin bir bölümünün de bir sonraki tercihi yine HDP olacaktır. 

CHP'den HDP'ye geçen oyların kalıcı olup olmayacağı tartışılmadan önce bu oyların CHP oyları mı olduğunu tespit etmek gerekiyor. 

Bu oyların çok büyük bir bölümü zaten CHP oyları değildi. Uzun bir süredir devam eden ve AKP iktidarı döneminde ayyuka çıkan sağ iktidarlara karşı en güçlü "sol" partiye oy verme geleneğinden CHP fazlasıyla nasibini aldı. En son 30 Mart seçimlerinde ise bu anlayış alabileceği maksimum oyu aldı. Bu seçimde, AKP iktidarını devirmek adına kendini solcu, sosyalist, devrimci olarak ifade eden insanlar Mansur Yavaş'a, Mustafa Sarıgül'e, eski AKP'li, Fetullahçı adaylara oy vermek durumunda kaldı. 
CHP, bu geleneğin devam edeceğini düşünerek buradan daha da Ekmek yiyeceğini zannetti ve yine sağcı, muhafazakar bir adayı seçmenlerinin önüne sürdü. Ama CHP'nin bu hamlesi bardağı taşıran son damla oldu.

Önceki birçok seçimde CHP'ye oy vermek zorunda hisseden ama aslında fikirsel olarak CHP'li olmayan birçok insan bu kez kendi fikirlerini, hayat görüşlerini bulduğu HDP'nin adayı Demirtaş'a oy verdi. Yani Demirtaş, uzun yıllardır CHP'de emaneten duran oyları almış oldu.
Bu oyların bundan sonra HDP'nin kemik oyları olacağını düşünmek de hatalı olur. Bu oyların HDP'de kalıp kalmayacağına HDP'nin, Demirtaş'ın seçim kampanyasında ortaya koyduğu ilkelere nasıl sahip çıkacağı gösterecek. 

Bu ilkeler yıllardan beri HDP/BDP çizgisi tarafından dile getirilmesine rağmen bu kadar vurgu yapılıp arkasında durulmamıştı. Üstelik diğer iki adayın aynı madalyonun farklı yüzleri olması Demirtaş'ın söylediklerine daha fazla kulak kabartılmasına yol açtı. Bu yüzden de bu ilkeler daha fazla görünür, duyulur oldu.

Demirtaş her ne kadar bu ilkeleri kendisi dile getirse de, bu ilkeler onun aday olduktan sonra bir gece yarısı düşünüp sabah önümüze sürdüğü nevi şahsına münhasır düşünceler, tutumlar değil. Yüzlerce yıllık mücadelelerden süzülmüş birtakım fikirler, görüşler. Bu fikirler sadece Selahattin Demirtaş'ın değil, üyesi olduğu HDP'nin düşünceleri aynı zamanda. Üstelik HDP'nin de icadı değil, evrensel birtakım değerlerden oluşuyor. 

Seçim kampanyasında ortaya konan bu ilkeler HDP'nin oylarını %6.1'den %9,8'e taşımıştır. Bu demek oluyor ki, bu değerlere sahip çıkma derdinde olan hala milyonlarca insan var bu memlekette. Tarih, bu oy oranını sadece Demirtaş'ın ve HDP'nin aldığı oy olarak değil bu önemli ilkelere gönül vermiş insanların oyu olarak yazacaktır.     

Bu ilkelerin toplumda önemli bir karşılığının olduğunu görmek HDP'yi bu ilkelerden vazgeçirmek bir yana, bunları daha ısrarlı savunmaya teşvik edecektir. Aynı zamanda bu ilkelere mesafeli yaklaşan diğer parti ve örgütlerin bu mesafeyi bir an önce kapatması gerektiğini gösterecektir.  

13.08.2014 
Yoldaş Pançuni













  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder