8 Mayıs 2014 Perşembe

Makedonya Gezisi

2012 Temmuz'unda 4 gün geçirdiğimiz ve Üsküp, Ohrid ve Struga gibi şehirlere gitme firsatımızın olduğu Makedonya'daki seyahatimiz ile ilgili aklımızda kalan ve sizin de işinize yarayabilecek notları paylaşmak istiyorum.

Öncelikle Türkiye'den Makedonya tercihinizde etkili olacağını düşündüğüm birkaç not belirteyim.

Vize Yok!
Makedonya Türkiye'den gelenlerden vize istemiyor. Uçak biletinizi alıp pasaportunuzla giriş yapıyorsunuz. Bu konu ile ilgili bir uyarıda bulunmak istiyorum. Yunanistan ile Makedonya arasında şu anda sıcak bir gündem olmasa da uzun bir süredir bir problem var ve Yunanistan Makedonya Devleti'ni tanımıyor. Bu yüzdendir ki, Yunanistan'ın üzerinde Makedonya Devleti'ne ait mühür bulunan pasaport sahiplerine ülkeye giriş izni vermediğini duydum. Henüz kendim bu duruma şahit olmasam da, Balkanlar'da çok sık dolaşan bir arkadaşımın benimle paylaştığı bu bilgiyi ben de paylaşmak istedim. Eğer ki Makedonya'dan sonra aynı pasaportla Yunanistan'a gitme ihtimaliniz varsa bu bilgiyi sağlam bir kaynaktan teyit ettirin. 

Uçak Bileti
Doğrudan Üsküp'e THY ve Pegasus'un uçuşları var. İzmir'den de doğrudan (İstanbul aktarmasız) Üsküp'e uçuşlar var ve yolculuk 55-60 dakika sürüyor. Seyahat tarihlerinizi belirleyip önceden biletinizi alırsanız, uygun fiyatla bilet alma imkanınız olabilir. Örneğin biz, birkaç ay önceden (Temmuz 2012 için) iki kişi gidiş-dönüş toplam 590 TL'ye biletlerimiz aldık.  
Biletinizi önceden almanın bir avantajı daha var. Bizim pasaport başvurusu yaptığımız tarihlerde Türkiye'de pasaport krizinin yaşandığı döneme denk geldi. Normalde, başvuru yaptıktan sonra 3-4 gün içinde elinize geçen pasaportlar, o dönemde pasaport basımı ile ilgili sıkıntı yaşanması nedeniyle 45 gün sonra size ulaştırılıyordu. Biz, yolculuğumuzdan 1 ay önceden pasaport başvurusu yaptık ve bize 45 gün sonra ancak pasaportunuzu alabilirsiniz dediler. Bu da bizim biletlerimizin yanması ve Makedonya'ya gidemememiz demekti. Bunun üzerine, çok önceden alınmış biletlerimizi Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şube'deki yetkili kişilere bir dilekçe ile götürüp mağdur olacağımızı belirtince pasaportlarımız 4 gün içinde elimize ulaştı.

Türkiye'den Ucuz 
Makedonya o kadar ucuz bir ülke ki fiyatlar neredeyse Türkiye'nin yarı fiyatına, hatta yiyecek ve içeceklerde üçte bir fiyatına. Örneğin Türkiye'de Heineken birayı marketten alabileceğiniz bir fiyattan daha ucuza orada çok güzel bir mekanda içebilirsiniz. Makedonya'da, mütevazi bir bütçeyle en lüks restorantta yemeğinizi yiyebilir, en merkezi yerde çayınızı, kahvenizi, içkinizi içebilir, eşe-dosta hediyelik eşyalar alabilirsiniz. 

Gelelim yolculuğun asıl önemli noktalarına 
Yolculuk günü geldi ve uçağa binerek uçağın havalanmasını beklerken uçakta yanımıza kır sakallı, orta yaşlı, hafif göbekli bir adam oturdu. Ben adamı bir yerden tanıyordum ama nereden tanıdığımı çıkaramıyordum. Ya TV'lere çıkan akademisyenlerden birisi, ya ünlü bir yazar, ya da bir sinemacı idi. Ben bu merakımı gidermek için çok fazla zaman harcamak istemiyordum. Hemen muhabbete giresim vardı: "Sizi bir yerden tanıyorum ama çıkaramadım, isminiz nedir?" diyerek daldım muhabbete. Adam, kısa bir cevapla "Serdar" diye yanıtladı.  Eşim hemen yan koltuktan atladı: "Serdar Akar
Behzat Ç.'nin yönetmeni ve iki sıkı Behzat Ç. takipçisi yan yana oturunca kısa bir Behzat Ç. sohbeti oldu. Ama Serdar Akar'ı bu konuda yeterince rahatsız eden insan olduğunu düşünerek fazla sıkmamaya özen gösterdik. O da Elveda Rumeli tarzı bir dizi projesi için Makedonya'ya gidiyormuş.
Uçakta Serdar Akar ile karşılaşmamız; hem sevdiğimiz bir yönetmen ile tanışma fırsatı elde ettiğimiz için iyi oldu, hem de Makedonya seyahatimizin seyrini olumlu yönde değiştirmesi açısından önemliydi. 
Serdar Akar seyahatimizin seyrini nasıl değiştirdi? Biz Makedonya'da 2 gün Üsküp, 2 gün de Ohrid'de kalmayı planlıyorduk. Bu planımızı Serdar Akar ile paylaşınca 1 günün Üsküp için yeterli olduğunu, geri kalan 3 günün ise Ohrid için yetmeyebileceğini söyledi. İyi iki bizi uyarmış.

Bu arada baştan söylemem gereken bir noktayı paylaşmayı unuttum. Bizim gezi için Makedonya'yı tercih etmemizi sağlayan Makedon göçmeni bir arkadaşımız idi. Aynı arkadaş, Makedonya'da kalacağımız oteller, yemek yiyeceğimiz mekanlar, gezeceğimiz yerler ile ilgili çok ayrıntılı bilgiler verdi ve bu bilgiler gerçekten çok işimize yaradı. Ben de birazdan bu bilgileri sizinle paylaşacağım.

Üsküp
Stone Bridge
Serdar Akar'ın dediği gibi 1 günlük bir gezinin yeteceği bir şehir. Tipik bir başkent. Büyük, hatta devasa binalar bir başkentte olduğunuzu hemen hissettiriyor size. Bu binaların önemli bir kısmı Kamu binaları olsa da yeni yapılan oteller ve alışveriş merkezleri de şehirdeki ağırlığını hissettirmeye başlamış.
Şehir, Vardar Nehri tarafından ikiye bölünmüş. Bu ikiye bölünmüşlük durumu, sadece fiziksel olarak değil, kültürel ve tarihsel olarak da kendini hissettiriyor. Bir şehrin iki ayrı yakası değil de sanki iki ayrı şehir, hatta iki ayrı ülkenin şehirleri gibi bir hisse kapılabiliyorsunuz.
Şehrin çeşitli yerlerinden Vardar nehri üzerine yapılmış çok sayıda köprü iki yakayı bir araya getirirken, bu köprülerden en önemlisi hiç kuşkusuz Stone Bridge'dir. Vardar Nehri'nin bir tarafında; yeni binaları, otelleri, alışveriş merkezleri, geniş caddeleri ve büyük meydanları ile donatılmış Yeni Üsküp, diğer tarafında ise Osmanlı ve Bizans mimarisinin hakim olduğu çarşısı, kalesi, dar sokakları, küçük meydanları, hanları ve eski mimari ile yapılmış evleri ile Eski Üsküp bizi karşılıyor. Eski Üsküp'te Müslüman ağırlığı rahatlıkla hissedilebilirken, Türklerin çokluğu da göze çarpıyor. Buradaki Türkler, tahmin edebileceğiniz gibi Osmanlı döneminden kalma Türkler. 

Yeni Üsküp ile Eski Üsküp arasındaki farkı en rahat görebileceğiniz yer Stone Bridge'dir. Stone Bridge, sadece yayaların kullanabileceği ve şehrin tam merkezinde yer aldığı için çok sık kullanılan, adından da anlaşılabileceği gibi taştan yapılmış bir köprü.
Benim görebildiğim kadarıyla, Türkler ve Müslümanlar daha çok Eski Üsküp'te yerleşmişler ve oradan Yeni Üsküp'e pek geçmemişler. Yeni Üsküp'te ise Hristiyanların ağırlığını bariz hissedebiliyorsunuz.
Yeni Üsküp tarafında şehre hakim olan bir dağda, 2000 yılında yapılmış ve şehrin her yerinden görülebilen devasa bir Haç var. Bu haç aslında sadece Yeni Üsküp'ün değil, Makedonya'nın genelindeki Hristiyan egemenliğinin bir sembolü gibi. Bu haç örneğinde olduğu gibi Makedonlar büyük yapıları çok önemsiyorlar. Stone Bridge üzerinden Eski Üsküp'ten Yeni Üsküp'e geçerken tam karşınıza yine devasa bir heykel çıkacak. Devasa diyorum, çünkü gerçekten "çok büyük" terimi bu heykeli nitelemek için yeterli değil. Makedonya Meydanı'nın tam ortasında ünlü atı Bukefalos'un üstünde bütün ihtişamıyla "Alexander the Great" yani nam-ı diğer "Büyük İskender" önünde fotoğraf çektirmek isteyen turistleri bekliyor. Dünya tarihinin en önemli ve en ünlü krallarından biri olan Büyük İskender'in bu büyük heykeli, birkaç yıl önce yapılmış. Makedonlar, heykelleri çok önemsediklerini ulus devletin oluşumunda heykellerin önemli bir tutacağını düşünmüş olacaklar ki, sadece Büyük İskender heykeli değil, şehrin her yeri heykellerle dolu. Üstelik bu heykellerin en eskisi 20 yıllık maziye sahip.
Makedonya, 1991'de Yugoslavya'dan ayrılıp bağımsızlığını ilan edince ulusal birliğini sağlamak için diğer bütün devletlerin yaptığı gibi Resmi Tarih'e sarılmış. Bugünkü Makedonya topraklarında yaşamış kişiler ve yaşanmış olayları heykellerle sürekli canlı tutmaya çalışıyorlar. Biz oradayken (2012) Yeni Üsküp tarafında yer alan Makedonya Meydanı genişletilerek Eski Üsküp tarafını da kapsayan Stone Bridge çevresinde büyükçe bir meydan inşa ediliyor ve meydana hala çeşitli heykeller dikiliyordu. Bizim orada olduğumuz dönemde inşaat devam ediyordu. Gördüğüm kadarıyla 1-2 yıl ile bitecek bir çalışma da değildi.

Dediğim gibi ulusal birlik sağlamak Makedonya için çok önemli. Zira şu anda Makedonya'da yaşayanların sadece % 64'ü Makedon. Makedonları % 25'lik bir nüfus ile Arnavutlar % 4 ile Türkler izliyor. Buradaki Türkler, Osmanlı döneminde buraya yerleşip daha sonra geri gelmeyenler. Türkçe konuşanlar, daha doğrusu Türkçe bilenler bu orandan çok daha fazlası. Buradaki Arnavut ve Makedonların önemli bir kısmı da Türkçe biliyor. Herhangi bir dükkana girip bir şey satın almak için İngilizce konuşmaya başladığınızda Türkçe karşılık verildiğinde şaşırmayın. Sizi tipinizden, İngilizce aksanınızdan bile tanıyorlar. Dolayısıyla, hiç İngilizce bilmeyenlerin bile, biraz zorlansa da Türkçe konuşarak alışveriş yapabileceği, yemek yiyebileceği, gezebileceği bir ülke Makedonya. Bu özellik sadece Üsküp'e özgü değil, tüm ülke böyle.

Merkeze yakın bir otelde kalırsanız, eşyalarınızı bıraktıktan sonra fazla vakit kaybetmeden hemen dışarı atın kendinizi. Eski Üsküp'ü gündüz gezmek daha mantıklı. Çünkü daha çok vakit geçireceğiniz Üsküp Çarşısı ve çevresinde hava kararınca sokaklarda pek kimse kalmıyor, dükkanlar kapatılıyor. Hava karardıktan sonra sadece gençlerin ve orta yaş grubu insanların takıldığı mekanlar açık oluyor. Bu yüzden hava kararıncaya kadar Eski Üsküp'ü gezin, sonra Stone Bridge üzerinden Yeni Üsküp'e geçin 1-2 saat çevreyi gezdikten sonra akşam tekrar Eski Üsküp'e geçip Çarşı'nın üst kısımlarında ve Üsküp Kalesi'ne yakın olan cafe veya barlarda canlı müzik eşliğinde kahvenizi, biranızı içip yemeğinizi yiyebilirsiniz.

Destan Köftecisi
Yemek yiyebileceğiniz en iyi yer tartışmasız Destan Köftecisi'dir. Çarşının hemen içinde ve meşhur bir yer olduğu için kime sorsanız size gösterir. Köfte dışında başka bir yemek yok. Köfteler tane ile sipariş ediliyor. İlk başta 7-8 tane sipariş edin, doymazsanız ekleyebilirsiniz. Köfte ile birlikte size sormadan doğranmış kuru soğan, közde kızartılmış biber, ekmek, yoğurt getiriyorlar Bunların yanında size tavsiyem yoğurt ve salata söyleyin. Kaç çeşit salata var bilmiyorum ama sipariş ederken kesinlikle Şopska'yı tercih edin. Şopska, Balkanlara özgü bir salata. Bulgaristan'ın da geleneksel lezzetlerinden birisi. Domates, biber, salatalıktan oluşan bir karışımın üzerine koyun sütünden yapılmış bir peynirin dökülmesi ile elde ediliyor. Salataya asıl lezzetini veren bu peynir. Peynir günlük üretilip, aynı gün tüketiliyor. Satın alıp Türkiye'ye götürmek istediğimizi söylediğimizde günlük tüketilme zorunluluğu nedeniyle "Hayır" dediler.

Yemeğinizi yedikten sonra Çarşı'yı mutlaka gezin. Çarşıda yöresel kıyafet satan dükkanlar ve küçük antikacılar ilginizi çekebilir. Antikacılarda, gerek Makedonya tarihine özgü gerekse tüm Dünya'ya mal olmuş olay ve kişilerle ilgili küçük heykeller, madalyonlar, büstler, rozetler, kasketler bulabilirsiniz. Özellikle Yugoslavya tarihinin izlerini taşıyan madalyonlar, rozetler, kıyafetleri rahatlıkla bulabileceğiniz bu dükkanlarda belki de dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağınız objeler karşınıza çıkabilir. Tarih ve antika meraklısı iseniz bu dükkanların içine dalmadan önünden geçmeyin.
Antikaların dışında çarşıda birçok yerde magnet ve anahtarlık satan yerler var. Hediye almak istediklerinize bunlardan da alabilirsiniz. 

Çarşıyı gezdikten sonra hava kararmadan,  eğer tadilat nedeniyle kapalı değilse Üsküp Kalesi'ne çıkın. Biz çıktık ama giremedik çünkü tadilat vardı.
Çarşı ve Kale'de gündüz gözüyle gezdikten sonra Stone Bridge'e doğru yol alın. Arkanıza Büyük İskender'i alıp Stone Bridge'in üstünde fotoğraf çekmeyi sakın unutmayın. Stone Bridge'ten geçme saatinizi tam güneşin batışına denk getirirseniz çok güzel fotoğraflar
yakalayabilirsiniz. Hava karardıktan sonra Yeni Üsküp sokaklarında turlayın. Yeni Üsküp tarafında geçireceğiniz 1 saatte bile gerçekten iki ayrı Üsküp olduğunu fark edebileceksiniz. Bir tarafta Osmanlı ve Bizans'ın mirasını hala taşımaya çalışan bir Üsküp, diğer tarafta ise belki de 8-10 yıl sonra Avrupa Birliği başkentlerinden biri olacak Yeni Üsküp.  

Üsküp'te kalmak için en uygun otel bence Hotel Super 8. Neden en uygun? Şehrin tam merkezinde bulunması, daha çok vakit geçireceğiniz Eski Üsküp'te yer alması ama Yeni Üsküp'e de 10 dakikalık yürüme mesafesinde olması, fiyat ve kalite bir arada değerlendirildiğinde en uygun otel olması, anlayışlı ve misafirperver çalışanlara sahip olması Hotel Super 8'in avantajları. Mesela biz, booking.com'dan daha önce 2 günlük rezervasyon yaptırmamıza rağmen, o gün otele gittiğimizde sadece 1 gün kalacağımızı söylediğimizde hiçbir problem çıkarmadılar ve 1 günlük rezervasyonu iptal edip sadece 1 gün parası aldılar.
Eğer Üsküp'te sadece 1 gün kalmayı düşünüyorsanız şehir merkezinde daha ucuza bir otel bulamıyorsanız hiç düşünmeden Hotel Super 8'e gidin. Fiyatlar gittiğiniz mevsime göre değişiyor ama bu otelin fiyatı Temmuz ayında kahvaltı dahil 30 Euro idi.

Ohrid 
Ohrid, Makedonya'nın Arnavutluk sınırında olan bir şehir. Gölün bir kısmı da Arnavutluk topraklarında kalıyor zaten.
Ohrid'e Üsküp'ten otobüs ile ulaşabiliyorsunuz. Üsküp merkezindeki garajdan hemen hemen saat başı kalkan otobüsler sizi yaklaşık 3,5 saatte Ohrid'e ulaştırıyor. Özel arabanız ile bu süre 2 saate kadar düşebilir.  
Ohrid, Makedonya gezinizde en fazla zaman harcamanız gereken şehir. Hem Üsküp'e göre çok daha ucuz, hem daha turistik, hem daha sakin hem daha eğlenceli.
Bir kere, Üsküp'teki "başkent ve metropol soğukluğu" Ohrid'de kesinlikle yok. Ne büyük alışveriş merkezleri, ne büyük kamu binaları, ne de AVM'ler, oteller. Bunların yerine küçük butik oteller, göl kenarında restoranlar, rahatça sohbet edebileceğiniz esnaflar, el yapımı ürünler satan küçük dükkanlar var.
Diğer yandan şehir Ohrid Gölü çevresine kurulu olduğu için bir sahil şehri havasında. Ohrid Gölü hem yüzmek için, hem de tekne turu için çok uygun. Eğer Haziran-Eylül arası giderseniz yanınıza mayonuzu, şortunuzu da alabilirsiniz.
Bunun yanında göl kenarında yemek yiyebileceğiniz restoranlar da var, gölün çevresinde yürüyüş yapma imkanınız da.
Yemekten söz açılmışken Üsküp'te söylemeyi unuttuğum birkaç şeyi paylaşayım.
Makedonya genelinde yemeklerin porsiyonları çok büyük. Bizim gördüğümüz kadarıyla et ağırlıklı bir mutfakları var. Ama sebzeli yemekler de bir hayli fazla. Restoranlarda tavuk eti, kırmızı et ve domuz eti bulabilirsiniz. Yöresel ve aynı zamanda bizim damak tadımıza yakın bir yemek istiyorsanız Tafçe Grafçe'yi mutlaka denemelisiniz. Tafçe Grafçe masanıza geldiğinde şaşırmayın diye şimdiden söyleyeyim. tafçe Grafçe, çömlekte pişirilmiş ve çömlekte servis edilen bildiğiniz bir çeşit kuru fasülye. Kuru fasülyeyi çok fazla sevmem ama Tafçe Grafçe çok lezzetli.
Sabah kahvaltısı için ise çok fazla beklentiye girmeyin. Zaten Türkiye'den dünyanın neresine giderseniz gidin kahvaltı keyfi yapmayı unutun. Makedonya'da da  sabah kahvaltısını börek tarzı yiyeceklerle geçiştirmeye alıştırın kendinizi.
Tekrar Ohrid'e dönecek olursak; göl çevresinde kurulu şehrin gezip görülecek yerleri de yürüme mesafesinde. Gölün dibinde bir çarşı, çarşının çevresinde dar sokaklar, hemen herkese hitap eden çeşitli cafe ve barlar, restoranlar, hediyelik eşya satan dükkanlar, butik oteller bu Arnavut kaldırımlı dar sokaklara serpiştirilmiş gibi.
Dar sokakların hemen hepsi bir süre sonra yokuş yukarı Ohrid Kalesi'ne doğru çıkıyor. Ohrid Kalesi'ne çıkarken ahşap dükkan ve otellerin bittiği yerde yine ahşaptan yapılmış evler başlıyor. Şehrin önemli bir bölümü ahşap yapılarla donatılmış ve bu yapıların birçoğu çok düzgün ve aslına sadık kalınarak restore edilmiş. Sokaklar tertemiz ve evlerin küçük bahçelerinin hepsi rengarenk çiçeklerle donatılmış.
Bu yüzden, şehrin hareketli merkezinden sakin Ohrid Kalesi'ne çıkarken hiç sıkılmıyorsunuz. Her ev bir tablo gibi. İsterseniz hayranlıkla dakikalarca seyredin, isterseniz de fotoğraf makinenizle kendi posterinizi yaratın. Sokaklardan kaleye çıktıkça Ohrid Gölü'nün ihtişamı müthiş bir manzaranın öğesi oluyor. Göl manzarası ve Ohrid evleri defalarca kez aynı karede bir araya gelince, fotoğraf makinenizi yanınıza almadığınız için hayıflanabilirsiniz. Yanınızda makine yoksa da manzaranın tadını çıkarın, merak etmeyin gözleriniz o manzaraları hafızanıza çoktan nakşetmiştir.

Ohrid Kalesi'ne çıkmadan evlerin arasından belki de hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yerden bir antik tiyatro çıkacak karşınıza.  Yine yukarı tırmanışınızı biraz devam ettirip  kale yolundan ufak bir sapma ile eski bir kiliseyle karşılaşacaksınız.
Tekrar yolunuza devam edince yemyeşil ağaçların arasında Ohrid Kalesi'ni ve içine kondurulmuş bir kilise daha göreceksiniz. Belki de dünyanın en güzel manzaralı kiliselerinden birisi. Kilisenin içine girip gezebiliyorsunuz.

Ohrid Kalesi'nden doya doya Ohrid'i seyretmeyi noktalamayı başarabilirseniz tekrar şehir merkezine inmeye başlayabilirsiniz. Kaleye çıkarken terlik yerine ayakkabı giymeyi tercih ederseniz kaleden aşağı inerken patika yolu kullanmanızı öneririm. Daha keyfili olacaktır.
Ohrid Kalesi'nin hemen altında Sveti Kliment Kilisesi göl manzaralı tepenin en güzel yerine kurulmuş.
Çarşıya indiğimizde, hediyelik eşya dükkanlarında gözünüze çarpacak en önemli şey Ohrid İncisi'nden yapılmış süs eşyaları olacaktır. Ohrid'in dünyaca ünlü ürünü olan inci, tesbihten küpeye kadar birçok objeye ayrı bir güzellik katıyor. Ohrid'deki belki de en pahalı ürün inciden yapılmış eşyalar. 10 Euro'dan daha ucuza bir ürün bulamayabilirsiniz.

Sveti Kliment Kilisesi 
Ohrid'de Üsküp'ten daha fazla otel seçeneğiniz var. Bunların büyük bir bölümü eski ahşap evlerin restore edilmesiyle hizmete sunulan butik oteller. Butik oteller daha çok çarşı ile Ohrid Kalesi arasındaki bölgede kümelenmişler. Hemen her sokakta birkaç otel görebilirsiniz. Butik otellerin dışında büyük, betonarme, 3 yıldızlı, 4 yıldızlı oteller de var.

Ohrid'te de çok fazla Türk'e denk gelebilirsiniz. Ohrid'in garaja yakın olan meydanında bir sokak Türk sokağı gibi. İstanbul çaycısı adlı bir cafe bile var. Buraya girip nefis bir Türk kahvesi içeyim demeyin, beceremiyorlar haberiniz olsun. Çayınızı için kalkın.

Struga 
Ohrid'e kadar gitmişken Struga'ya uğramamak olmaz. Ohrid'den taksiyle yarım saatte ulaşabilirsiniz. Kişi başı 3-4 euroya giden taksi dolmuşlarla rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Yol üstünde belki dikkatini çekebilir, Yahya Kemal Koleji var. O kolej tahmin ettiğiniz üzere Fethullah Gülen'in okularından birisi.
Drim Nehri
Struga'da gezip göreceğiniz yerler en fazla 2-3 saatinizi alır. Struga'da Drim Nehri'nin Ohrid
Gölü'ne döküldüğü yerde kurulu cafelerde oturup çok güzel bir manzara eşliğinde çayınızı, biranızı içip yemeğinizi yiyebilirsiniz. Aslında tam olarak Drim Nehri, Ohrid Gölü'ne dökülüyor diyemeyiz. Zira Drim Nehri dağlardan kopup gelip göle akmıyor. Gölden şehrin iç taraflarına
doğru akıyor.

Struga Arnavutluk sınırında bir küçük bir şehir. Hatta Arnavutluk ve Makedonya'nın iç içe geçtiği şehirlerden birisi. Yollarda Arnavutluk bayraklı düğün konvoylarıyla karşılaşırsanız hiç şaşırmayın.
Struga kaçak yollarla Türkiye'den Avrupa'ya geçiş için kullanılan güzergahta da yer alıyor.

İzmir veya İstanbul =) Üsküp =) Ohrid =) Struga =) Arnavutluk =) İtalya

Struga'ya kadar gitmişken zamanınız varsa Arnavutluk'a da gidebilirsiniz. Vize problemi olmadığı için pasaportunuzla geçiş yapabilirsiniz.
        
Bitola
Manastır Askeri İdadisi
Osmanlı döneminde ismi Manastır olarak değiştirilen ama şu anda gerçek ismi Bitola'yı kullanan Üsküp'e 2 saat mesafedeki bu şehre zamanımız kısıtlı olduğu için gidemedik. Ama siz gidin. Özellikle de Atatürk'e karşı özel bir hayranlık besliyorsanız mutlaka gidin. Atatürk'ün lise öğrenimini gördüğü Manastır Askeri İdadisi bu şehirde. Şu anda müze olarak korunan bu Manastır'da Atatürk'e ait az da olsa eşyaları görmek mümkün. Atatürk'ün fikirlerinin şekillendiği bu mekanı Kemalist duygularınızı kabartmak için de gezebilirsiniz.

Makedonya abartılı olmayan bir bütçe ile Balkan kültürünü yerinde görmek, hem tarihi hem de eğlenceli bir tatil geçirmek için en uygun yerlerden birisi.

İyi gezmeler.

Yoldaş Pançuni (2013)








  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder