5 Temmuz 2013 Cuma

Darbeyle Yarım Kalan Bir Devrim Daha: Mısır

27 mayıs 1960 Darbesi'ni beğenenler bunu da beğendi.


Her ikisine alkış tutanlar olduğu gibi, elbette ki her ikisini beğenmeyenler de var. Ve her ikisini beğenmeyenler de ikiye ayrılıyorlar:

Birinci gruptakiler; seçimle iktidara geldi diye Menderes, Mursi ve hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan iktidarlarını halk iktidarı zannedip bunlardan medet umanlar.
İkinci gruptakiler ise; halkın seçim hakkına saygı duymakla birlikte, gerçek halk iktidarının halkın kendi örgütleriyle kendi kendini yönetmesi olduğuna inanıp, hem Menderes ve Mursi'ye hem de askeri darbelere karşı çıkanlar.
Bu ikinci gruptakiler Mübarek karşıtı gösterilerde de "halk kendi kendini yönetmek istiyor" diye heyecanlanmıştı, "Mursi'yi de istemiyoruz" diye milyonlar sokağa döküldüğünde de.

Ama halkın büyük çoğunluğu, kendi öz örgütleri olmadığı için başkalarından medet ummaya devam ediyor. Mursi iktidarını tarumar etmek için Tahrir'i dolduranlar kendilerine güvenmiyor olacak ki; Mısır Genelkurmay Başkanı El Sissi meydanda da canlı yayınlanan açıklamasında yönetime el koyduklarını söylediğinde Tahrir daha önce hiç görmediği bir coşkuya ev sahipliği yaptı.

Halk ayaklanmalarının kaderi böyledir. Başladığın bir işi sonuna kadar götüremedin mi, ayaklanmayı bir devrimle, gerçek bir iktidar değişikliği ile taçlandıramadın mı, senin yerine ülkeyi yönetmek isteyenler illa ki çıkacaktır. Devrimi yarım bırakırsan, eskisinden daha gerici bir yönetimle yüz yüze kalacaksın demektir.
Halkın yerine ülkeyi yönetmek isteyenler de genelde ordu içinden çıkar. Ordu, bazen ülkenin öz evlatları kılığında, bazen de anti-emperyalist sosuna bulanmış şekilde bizim yerimize iktidar olurlar. Mısır'da olan biten budur.

Mısır Devrimi mi?

Nasıl ki Hüsnü Mübarek devrildiğinde bir devrimden söz etmek mümkün değilse, Mursi'nin devrilme hikayesi de bir devrim değildir. İkisine veyahut ikisinden birine devrim demek devrimin içini boşaltmaktan başka bir işlev görmez. Devrim dediğimiz şey basit bir iktidar değişikliği değildir, askerin yönetime el koyması ise hiç değildir. Devrim, var olan düzenin bütün kurumlarıyla alaşağı edilip yerine sınıf egemenliğinin olmadığı ve herhangi bir sınıfın, zümrenin diğerlerini sömürmediği bir düzenin kurulmasıdır. Eğer ki farklı çıkar grupları arasındaki çekişmelerde yaşanan iktidar değişikliklerine devrim diyorsanız, Türkiye'de en büyük devrimi AKP'nin yaptığını da peşinen kabul etmiş oluyorsunuz. AKP iktidarı 2002'den bu yana bütün kamu kuruluşlarının, yargı organlarının, ordunun ve hatta tüm sosyal eve ekonomik düzeninin niteliğini kendi çıkarlarına göre değiştiriyor. 27 Mayıs'a devrim diyebilecek midesi olanlar, AKP'nin devrimine de dolaylı yollardan göz kırpıyor demektir.


Halkın yerine herhangi bir çıkar grubunun iktidarı devralmasının adı bellidir: Darbe. Halk adına iktidarı devralan grup, ister bir burjuva partisi olsun, ister komünist parti. İster ordu olsun, isterse başka bir zümre. Darbe darbedir. Komünist parti darbe yaptıktan sonra iktidarı halkın kendi öz örgütlerine teslim etmiyorsa en iyi ihtimalle SSCB'nin bir süre sonra büründüğü gibi, kızıla boyanmış bürokratik bir aygıta dönüşür.

Bonapart olmadan Bonapartizm Olur Mu?
Mısır'da son birkaç yıldır olan bitenden yola çıkarak son askeri darbeyle birlikte Mısır'da yönetimin Bonapartizm'e evrildiğini iddia edenler var.

İktidara talip iki kesimin birbiri ile yenişememesi ve yenişememe krizine hakim sınıflar adına ordunun el koyması durumu Mısır'ı Bonapartizm'e çok benzeştirse de çok önemli bir ayrıntı gözden kaçıyor. Esasen Bonapartizm dediğimiz yönetim şekli, bir "şahsi yönetim" biçimidir. İktidara talip taraflardan azade olduğunu iddia eden karizmatik bir lider, bir süre sonra bu iki hakim sınıfı birleştirici rol oynayarak egemenlerin nihai çıkarlarına hizmet eder. Bu şahsi rejim, ilk dönemler hakim sınıfın denetiminden kurtulup özerk bir siyasal rol üstlenmesine rağmen, Bonapartizmin tarihsel işlevi siyasal zemini iktisaden güçlü sınıfın siyasal iktidarına hazırlamaktan ibarettir; bir bakıma burjuva çağının bir ürünü olan Bonapartist rejimler burjuvazinin çöpçüsüdürler.
Şu anda Mısır'da bir Bonapart gözükmüyor. Ama olmayacağı anlamına gelmez. Adaylar elbette vardır. Mısır'ı çok yakından takip edenler bu adayları gözlerinin önüne getirmişlerdir belki. Benim takip edebildiğim kadarıyla Bonapart olmaya en büyük aday El Baradey.

Sonuç olarak; Mısır'da bir devrim değil, darbe olduğu yeterince vurgulandıktan sonra son sözü söyleyebiliriz:

 Evet Mursi gitmeliydi ama bu şekilde değil.

Yoldaş Pançuni (2013)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder