7 Aralık 2012 Cuma

"Ermeni Soykırımı" veya "1915 Tehcir ve İmhası"

Mesele hakkında bir iki cümle gevelemek için bile I.Dünya Savaşı'nda Ermenilere yönelik bir tehcir ve imha politikası uygulandığı ön kabülü ile başlamak gerekiyor. Bu ön kabule şartlı refleks göstereceklere Dahiliye Nezareti'nin, yani dönemin İçişleri Bakanlığının, konu hakkındaki telgrafları ile donatılmış Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'ne bir göz atmasını öneririm.

Bu arşivleri inceleme konusunda Taner Akçam'ın tamamen Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'ne dayanarak kaleme aldığı şu kitabı size yardımcı olacaktır. 

"Bu arşivlere ulaşmak zordur," diyorsanız bir nevi savaş suçları mahkemesi olan Divan-i Harbi Örfi tutanakları incelenebilir.

Diğer ön kabülümüz Ermenilerin Osmanlı'dan ayrılan diğer uluslar gibi-Boşnaklar, Yunanlar, Bulgarlar vb. gibi- ayrı devlet kurma girişimlerinde bulunmaları ve bunu Osmanlı ile savaşan diğer devletlerle işbirliğine giderek yapmaya çalışmalarıdır. Bu ön kabüle şerh koyanlara da Hınçak örgütünü ve o dönem faaliyetlerini incelemelerini tavsiye ederim.

Ön kabul aşamasını geçtikten sonra, Yani ermenilere karşı tehcir ve taktil uygulandığını buna neden olarak da Ermenilerin I.dünya savaşı'nda Osmanlı'ya karşı başkaldırmasını gerekçe olarak sunulduğunu kabul ettikten sonra yaşanan olayların sorumluları ve uygulamaların boyutunu konuşabiliriz. Bu ön kabulleri kabul etmeyenlerin ise yazının devamını okumasını gerek yoktur, zaman kaybetmeyin.

Ermenilerin 1. dünya savaş sırasında tehcir ve imhasını Türklerin veya Kürtlerin yaptığını iddia etmek İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni aklamaktan başka hiçbir amaca hizmet etmez. O dönem Osmanlı'ya hükmeden İttihat ve Terakki Hükümeti "çifte mekanizma" eşliğinde Anadolu'da yaşayan kadim halklardan Ermenilerin büyük bir kısmını imha etmeyi başarmıştır. 

Bir yandan devlet kanallarını kullanarak Ermenilerin yer değiştirme emrini verirken, diğer yandan parti kanallarını kullanarak Ermenilerin yok etme faaliyetlerini hızlandırmıştır. Bu ikinci mekanizmada Teşkilat-ı Mahsusa'nın rolü ise sır olmayan bir gerçektir. 

Ermenileri sadece sürgüne göndermekle yetinip ikinci mekanizmanın kullanılmasını engelleyen ve aralarında vali ve kaymakamların da bulunduğu kamu görevlilerinin sır dolu ölümleri ise Osmanlı arşivlerinin tozlu sayfalarında bir kez daha okunmayı beklemektedir. 

Aslında Divan-i Harbi Örfi dosyaları adam akıllı incelendiğinde gerçekler su yüzüne çıkacaktır ama kafatası ölçmeyi tarihçilik zanneden resmi tarih yazıcıları ve onlara inanan kafatasçılar,  kafalarını resmi tarihin dışına çıkaramadıklarından, bunlar için belgelerin de hiçbir hükmü olmayacaktır.

Devlet, isyan eden bir grup Ermeniyi bahane ederek milyonlarca vatandaşı telef etmiş, bu yetmiyormuş gibi Türk, Kürt ve Ermeni halkları arasına nefret tohumları ekmiştir. İşin özü, bu  zulmün sorumlusu zamanın muktediri İttihat ve Terakki Partisi'dir ve muktedirler tehcir ve imha sürecinde Kürtleri ve Türkleri kullanmışlardır. 

Fransız parlamentosunda veya bilumum parlamentolarda kabul edilen "soykırım yasası" ise Anadolu'da yaşayan Ermenilerin acılarını hafifletmediği gibi, "Büyük Felaket"in üzerinden rant sağlamak isteyen Ermeni Diasporası'nın ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir amaca hizmet etmez.

1915 Olayları'nın neden olduğu Ermeni, Türk ve Kürt halkları arasındaki nefretin azalmasının/yok olmasının yolu, hukukun soğuk diliyle konuşup 1915'de "soykırım" tanımının yapılıp yapılmadığını tartışmak yerine, vicdanın diliyle konuşup yaşananları parlamentolarda değil halkların vicdanında kabul ettirmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder