22 Şubat 2011 Salı

The King's Speech (Zoraki Kral) -Tom Hooper


Peşinen Uyarı: Film, herkesçe bilinen bir hikayeden uyarlanmış ise de, bu yazı filmi izlerken alacakları keyfi azaltacak içeriğe sahip olduğundan henüz izlememiş olanların filmi izledikten sonra okuması tavsiye edilir.

Daha çok TV filmleri ile tanınan genç yönetmen Tom Hooper’ın ilk sinema filmi The Damned United’tan sonra büyük sükse yapan, bol ödüllü ve 12 dalda Oscar adayı filmi: The King’s Speech.

Türkçe’ye “Zoraki Kral” şeklinde çevrilmesi hangi akla hizmettir, bu ismi kim bulmuş bilmiyorum ama   “Türkçe’ye Kötü Çevrilmiş Film İsimleri” listesinin kabarmasına bir katkıda bulunulduğu kesin. Orjinal ismi “King’s Speech” doğrudan Türkçe’ye “Kralın Konuşması” şeklinde çevrilseydi de gişe beklentisi olan bir film için etkileyici bir film ismi olmazdı kabul ediyorum ama “Zoraki Kral” da hiç yaratıcı değil ve gitmemiş bu filme. Sıradan bir Hollywood film gibi yapıştırılmış filmin üstüne.

Film, 1936-1952 yılları arasında, yani Dünya tarihinin en hareketli, diplomatik manevraların yoğun yaşandığı bir dönemde İngiltere Kralı olarak Britanya tarihine damga vuran 6. George’in "kekeme" haliyle tahta çıkış öyküsünü anlatıyor.

Kral 5. George öldükten sonra büyük oğlan 8. Edward tahta çıkar. Ancak 8. Edward’ın kraliyet yaşamı sadece 11 ay sürer ve tahtı küçük kardeşi 6. George’a devreder. Çünkü 8. Edward Amerikalı dul Wallis Simpson’a aşıktır ve onunla evlenmekte kararlıdır. İngiliz Kraliyet geleneklerine göre Kral’ın dul bir kadınla evlenmesi yasaktır.

8. Edward çok sevdiği kadını Kral olmaya tercih ederek kardeşi 6. George’a tahtı devreder. Filmde 8. Edward ve Wallis Simpson’un özellikle kötü karakterler olarak izleyiciye sunulması yetmiyormuş gibi, tam da 2. Dünya Savaşı arifesinde tahtı bırakan 8. Edward'ın vatana ihanet etmiş bir pozisyona sokulması 8. Edward'a yapılmış bir haksızlık gibi geldi.  Halbuki tek yaptığı aşkı uğruna, sevdiği kadın uğruna makamdan, mevkiden feragat etmesidir.
Filmin Türkçe ismi (Zoraki Kral) da buradan esinlenmiş. Abisinin tahttan vazgeçmesi ile birlikte 6. George hiç istemediği halde Kral tahtına oturuyor.  6. George’un karısı Elizabeth de kocasının Kral olmasına pek sevinmemiştir. Hatta filmin bir yerinde Lady Elizabeth, Bertie’ye (6. George) 2 kez evlenme teklifini red ettiğini hatırlatır ve kekeme olmasından dolayı tahta çıkmayacağına ikna olduktan sonra 3.teklifi kabul ettiğini söyler:
“o kadar güzel kekeliyordun ki bizi rahat bırakırlar diye düşündüm”

Film, 1930’lu yılların İngiltere’sinde geçerken; seçilen müzikler, İngiliz aksanı, tipik Londra soğuğu, soğuk binalar, BBC radyosu, Shakespeare’den alıntılar vs. izleyiciyi her şeyiyle tam teşekkül bir İngiltere atmosferinin içine sokabiliyor. Ancak filmde Kraliyet ailesi değil de sanki orta sınıf bir İngiliz ailesi anlatıyormuş hissi verilmiş. Yönetmenin özellikle bu hissi yaratmak istediğini düşünüyorum. Çünkü, yönetmenin anlatmak istediği kişi; bir döneme damgasını vurmuş, 2. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin savaş sırasında simgesi olmuş, Britanya’nın savaşa top yekün bir ulus olarak katılmasının baş mimarı Kral 6. George değil, kekeme Bertie’dir.
Burada Colin Firth’ün müthiş oyunculuğu devreye giriyor ve yönetmen Hooper’un kekeme Bertie’yi izleyiciye en iyi şekilde yansıtması için elinden geleni yapıyor ve “En İyi Erkek Oyuncu”  Oscar’ını alır mı bilmiyorum ama işinin hakkını fazlasıyla veriyor.
Marquis de Sade’ı oynadığı “Quills”, Troçki’yi canlandırdığı “Frida” dan tanıdığımız ve tabii ki “Karayip Korsanları” ile kendisine olan hayranlığımızı pekiştiren Geoffrey Rush, filmdeki Logue karakteri ile sergilediği müthiş performansla Akademi’nin “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” adaylarından biri ve bu ödülü almaya en yakın isim.

Geoffrey’in canlandırdığı Logue, çağına göre çok farklı metodlar kullanarak kekeme hastalarını tedavi eden ve hiçbir bilimsel eğitimi olmayan bir konuşma terapisti. Diğer hastalarıyla olduğu gibi Kral’la da "eşit" bir ilişki kurarak onun kekemeliğini gidermeye çalışıyor. Kral 6. George ile tüm duvarlara rağmen bir arkadaş ilişkisini kurmayı başarabiliyor ve Kral’a sadece aile üyelerinin hitap ettiği şekilde “Bertie” diyebiliyor.  
Terapi boyunca eşit bir ilişki kurmak için Kral 6. George’a “Bertie” diye hitap eden Logue, Kral’ın savaş ilanını açıkladığı radyo konuşmasını başarı ile tamamladıktan sonra 6. George’a tebaasının hitap ettiği şekilde “Your Majesty” yani “Majesteleri” şeklinde sesleniyor. Bu da Logue’nun Kral ile olan eşit ilişki sürecini, yani terapiyi bitirdiğini ve artık kekelemeden konuşabileceğini işaret ediyor. 
BBC Radyo’ya yapılan konuşmadan sonra aralarında geçen bu sohbette Logue’nun 6. George’u tebrik ettikten sonra  “w'larda hala kekeliyorsun” dedikten sonra 6. George’un “aralara bir kaç tane serpiştirdim ki benim konuştuğum anlaşılsın” diye cevap vermesi ise Kral’ın kendine olan güvenini kazandığını gösterirken filmin aralara serpiştirilen komik sahnelerinden biri aynı zamanda. 

İngilizlerin hala en çok değer verdikleri kurumlardan biri olan Kraliyet Ailesi’ni bizzat kendilerinin komedi malzemesi yapması akıllarımıza “Muhteşem Yüzyıl” ile koparılan yaygarayı getiriyor. Geleneklerine en sadık uluslardan biri sayılan İngilizlerin “ecdadının” aciz duruma düşürülmesine ses çıkarmaması, üstelik filmde “her şeyiyle ezik bu adamı mı Kral yapacaklar şimdi” denilecek 6. George’un hala yaşayan Kraliçe II.Elizabeth’in babası olması, atalarının eksikliklerini göstermenin hiç de gocunacak bir durum olmadığını cümle aleme ders verir nitelikte.
 “2. Dünya Savaşı gibi çalkantılı bir dönemde İngiliz ulusunun birlik ve beraberliğini sağlamayı başaran kahraman Kralımızın kekeme olarak aciz durumda gösterilmesi İngiliz halkının ve Kraliyet ailesinin vicdanını rahatsız etmiştir” şeklinde Kraliyet ailesinden bir açıklama bekleyenler avuçlarını yalayacaktır.

Filmde, halen Kraliçe olan II.Elizabeth de boy gösterir.  Babası Bertie ile sıcak bir baba-kız ilişkisi olan Elizabeth’in babasının Kral tahtına oturmasından sonra “Your Majesty- Majesteleri” diyerek reverans yapması ve 6. George’un bir süre afallayarak ne yapacağını şaşırması, Bertie’nin Kral tahtına ne kadar uzak olduğunun resmiydi.

Filmin ilginç anlarından birisi de, Kral'ın eşinin (Lady Elizabeth) terapist Logue'yi ilk araştırmaya gittiği sahnede geçer. Lady Elizabeth, Logue'ya eşinin Kral olduğunu söylemez ama insanların önünde konuşması gerektiren bir iş yaptığını ama kekeme olduğu için işini yapamadığını belirtir. Logue da, "o zaman işini değiştirsin" dediğinde Lady "Ama o işten başka bir işte çalışamaz" der.

Filmin en etkili sahnesi ise hiç kuşkusuz filmin ismine de esin kaynağı olan (King’s Speech) Kral’ın Buckingham Palace'dan BBC aracılığıyla yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasıdır. Beethoven’un 7. Senfonisi’nin desteği ile konuşma sahnesi o kadar etkileyicidir ki İngiliz sömürgeciliğinin sembolü olan Kral’ı alkışlamak geliyor içinizden. Nitekim Kral’ın konuşmasından sonra neredeyse bütün İngiltere Kral’ı alkışlıyor, konuşmadan sonra 6. George’ tebrikler yağıyor. İngilizlerin konuşmadan bu kadar etkilenmesinin, konuşmayı alkışlamasının tek nedeni yaratmaya çalışılan ulusal birlik ve beraberlik duygusu değil elbette. Kekeme Kral’ın ilk kez bir konuşmayı başarılı ile tamamlaması da alkışlanıyor. Hatta “Adam ülkeyi sonu belirsiz bir savaşa sokuyor, bütün millet alkışa tutuyor tebrik ediyor, bu nasıl çelişki” demek -benim de dahil- kimsenin aklına gelmiyor.

Sonuç olarak, başı-sonu belli olan, yaşanmış, herkesin bildiği bir hikayeden etkileyici bir film çıkarmak zor iştir. Ama yönetmen Hooper; oyuncu seçimleri, yerinde kullandığı etkileyici müzikler, kostümler, mekanlar ve tabii ki sağlam bir senaryo ile bu zor işin üstesinden gelmeyi başarmış. "En İyi Film", "En İyi Yönetmen" vb. Oscar heykelciklerini alabilir mi bilmiyorum. Orası Akademi üyelerinin takdirine kalmış ama bana bile İngiltere Kral'ına acıma hissi verdiyse bütün ödülleri hak etmiştir.   

Kral 6. George ile ilgili bir not: 6. George filmde de özellikle belirtildiği üzere, kekemeliği azaltır diye sürekli sigara içmektedir. Kral 6. George çok fazla sigara içmekten akciğer kanseri olur ve 1952 yılında genç yaşta (57 yaşında) hayata gözlerini yumar.

Bu da gerçek Kral VI. George'un BBC'den yaptığı konuşmanın orjinal ses kaydı


Afili Delikanlı (2011)

1 yorum:

  1. 27 Şubat gecesi yapılan 83. Oscar Ödül Törenleri'nde "En İyi Film" başta olmak üzere "En İyi Yönetmen" (Tom Hooper),"En İyi Erkek Oyuncu" (Colin Firth) ve "En İyi Özgün Senaryo" (David Seidler) ödüllerini alarak 2011 Oscar törenlerine damgasını vurmuştur.

    YanıtlaSil