11 Ocak 2011 Salı

Hür Adam Mehmet Tanrısever


Mahsun' un, “New York'ta Beş Minare” ile okyanus ötesine gönderdiği selamının yarattığı etkiyi göz önünde bulunduran Mehmet Tanrısever’in cemaatten biri olarak “kraldan çok kralcı” edasıyla Said-i Nursi ismi ve mirasından rant devşirme projesinden başka bir şey değil film.

Filmin yapımcısı ve aynı zamanda yönetmeni olan Mehmet Tanrısever'in sahibi olduğu “Mert Çelik” firmasının reklamını yapması, sinemanın sponsor desteği ile ayakta durduğu gerçeği düşünüldüğünde makul görülebilir. Amma velakin Mehmet Tanrısever'in bizzat kendisinin de filmin sonlarına doğru birden bire ortaya çıkıp, üstelik ismi ile hitap edilerek Said-i Nursi'den uzun uzun teşekkür almasının kişisel rant dışında başka bir açıklaması olamaz.
Yönetmen, sağa sola gönderdiği gayet politik mesajlarla cemaatten istediği takdiri alsa da, merak için filmi izlemeye giden “dışarıdan” izleyicilerinden düşük not alacaktır.
STV ve Kanal 7 gibi kanallar için çekilen mucizevi ve nur saçan filmlerin amatörlüğünü aşamayan bir prodüksiyona imza atan Tanrısever, oyunculuk seçiminden diyaloglara, müzik seçiminden kurguya neredeyse her işte sınıfta kalmıştır. Bu eksikler yönetmenin ve ekibinin yetersizliği ile açıklanabilecek iken, filmdeki mantık hataları ve tarihsel yanlışlar bir eksiklikten çok politik bir tercih ve çarpıtma ile açıklanmalıdır.

Filmde, memlekette yaşanan her sorunun devletin yaptığı hatalara değil de dış güçlerin müdahalesine bağlanması ise tipik bir Gülen Cemaati güzellemesi. Yönetmenin masonlara gönderme yaptığı “Komiteciler” adı ile anılan 4 kişilik ekibin her şeye muktedir ve memleketteki her sorunun kaynağı olarak gösterilmesi, Gülen Cemaati'nin her fırsatta yüce devletini aklama çabalarının tezahürü değil de nedir?

Bir başka ilginç ayrıntı ise, daha henüz çocuk iken bir sahnede Kürtçe konuşturulan Said'in, büyüdükten sonra ağzına tek bir Kürtçe kelime almamış olması. Bitlis’ten ziyarete gelen misafirlerinin hepsi derdini Kürtçe anlatırken, Said-i Nursi onlara Türkçe yanıt vermiştir. Tabii bu durum kafalarda soru işaretlerine neden olmuştur. “Adamlar Said-i Nursi’nin Türkçe söylediklerini anlayabiliyorlar mı?” Evet, onu söylediklerini anlamış gözüktüklerine göre “peki onlar neden Türkçe konuşmuyor“ sorusu bu sefer yanıtsız kalabiliyor. Cezaevi ziyaretine gelen anne ve babası onunla Kürtçe konuşurken, Said-i Nursi' nin ağzından Kürtçe bir kelime çıkarmaya annesinin Kürtçe ağıtlarının bile gücü yetmemiştir. 

Aslında bu soruların hepsinin yanıtı tek: Said-i Nursi, Kürt “alt” kimliğinden gerekirse vazgeçebilir. Türk olmak, devletine, milletine, cumhuriyete bağlı bir vatansever olmak onun için bir erdemdir. 
İşte Gülen Cemaati'nin istediği "benim Kürdüm", işte AKP açılımı.

Yoldaş Pançuni (Ocak 2011)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder