19 Ocak 2011 Çarşamba

1925 Kürt Ayaklanması


Hakkında birçok şey yazılıp çizilmesiyle beraber, yazılan-söylenenlerin çokluğu ile doğru orantılı olarak ziyadesiyle bilgi çarpıtmasının da olduğu tarihlerden birisidir.
Ayaklanmanın bastırılmasında başarısız olan dönemin Başbakanı Fethi Okyar’ın Atatürk’ün talimatıyla apar topar görevinden alınıp yerine İsmet İnönü’nün getirilmesi, bu ayaklanmayı dağıtmak için çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası’nın bütün muhalifleri sindirmek için kullanılması, Osmanlı’dan bu yana kutlanagelen 1 Mayıs’a ilk yasağın bu olay ile birlikte konulması, birçok dergi ve gazetenin yayının durdurulması vb. gelişmeler ayaklanmanın önemini gösterir niteliktedir.
Bu gelişmeler, isyanın çapını anlamak için önemli veriler sunarken, ayaklanma ile ilgili dezenformasyonlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin bu olayla ilgili hassasiyetlerini ortaya çıkarmaktadır.
1925 Ayaklanması, su yüzüne çıkan her iç sorunu “dış güçlerin parmağına” havale etme geleneğinin miladlarından birisidir. İsyanın, şer’i motifler barındırmasına rağmen Kürt ulusal isyanlarının en önemlilerinden biri olduğunu kanıtlamak için isyanın başından beri önderliği yapan "Azadi" örgütünü incelemek yeterli olacaktır.

Şeyh Said ayaklanması’nın dini bir ayaklanma olmadığının en önemli kanıtı Azadi örgütünün ayaklanmayı başlatmış olması ve buna önderlik etmesidir. Resmi tarihin Şeyh Said ayaklanması’nı anlatırken Azadi’den hiçbir şekilde bahsetmemesi bundandır. 

İsyanın isminin, isyanın önderlerinden biri olan Şeyh Said ile anılması boşuna değildir. Ayaklanmayı Kürt Ulusal mücadelesinin bir parçası olmasını engellemek isteyen resmi ideoloji, "Şeyh" adı ile başlayan bir isimlendirme ile ayaklanmaya dini motifler yüklemeye çalışmışlardır.  Hiç kuşku yok ki bu konuda kısmen de olsa başarılı olmuşlardır. Resmi ideoloji ile bezenmiş tarih kitapları bir yana, Türkiye'deki sol, sosyalist hareketlerin önemli bir kısmı da bu isyanı dini bir ayaklanma olarak görmeyi tercih etmişlerdir. 
Türkiye sol hareketinde Kürt isyanlarına gerici yaftası yapıştırma geleneği Şefik Hüsnü ve lideri olduğu TKP ile başlamıştır.  

1925 Kürt Ayaklanması'nı bastırmak için çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası ile birlikte TKP'nin yayın organı Aydınlık kapatılmış ve birçok parti üyesi tutuklanmıştır. Partinin Genel Sekreteri Şefik Hüsnü de yurt dışına çıkmıştır. Topyekün olarak bütün muhalefeti sindirildiği bu dönemde 1 Mayıs kutlamaları da yasaklanmıştır. Fakat bütün bunlara rağmen Şefik Hüsnü ve arkadaşları isyanı bastıran milli burjuvaziye desteklerini esirgemediler ve isyanın bastırılmasını "Feodal Kalıntıların Tasfiyesi"  olarak tanımlanmıştır. 

“1925 yılı başında Kürtlerin büyük dinci, gerici ayaklanması, milliyetçi burjuvaziye Anadolu'nun doğu vilayetlerindeki feodal düzenin kalıntılarını tasfiye etmek için iyi bir fırsat oldu... Bu vatandaşlar (isyanı destekleyen bölge insanı), sadece bilgisizlikleri ya da bağnazlıkları yüzünden,Kemalist rejime karşı ayaklanan feodal önderlerin ardına takılma aptallığında bulunmuşlardı... Öte yandan Kemalistlere bağlı ve Cumhuriyet hükümetine sadık kalan en büyük beyler, en zengin ve en güçlüleri, mülklerinin başında kalma vebunları hiç bir sınırlama olmadan işletmeye devam etme hakkını korudular. Böylece doğu vilayetlerindeki reform feodalizme değil, sadece Kemal hükümetine düşmanca tavır alan bazı feodallere indirilen bir darbedir.” (Şefik Hüsnü, Komintern Organlarındaki Yazı ve Konuşmaları-Komünist Enternasyonal Belgelerinde Türkiye Dizisi 3 , Aydınlık Yayınları, 1. Baskı, 1977, İstanbul)

Türkiye Solu'nda, TKP ile başlayan 1925 Kürt Ayaklanması'nı "dini bir isyan" gibi gösterme alışkanlığı günümüze kadar devam etmiştir. Hâlâ, isyanı dinci, gerici, yobaz bir isyan olarak gören, isyanın önderlerinden Şeyh Said'i ise şeriatçı bir lidermiş gibi görmeye çalışan bir gelenek Türkiye Solu'nda varlığını sürdürüyor. 

İsyanın dinci bir ayaklanma olduğunu göstermeye çalışan resmi ideolojinin tedrisatından geçen her kesimin bu isyana karşı böyle bir önyargısı mutlaka vardır. Üstelik, tarihi yeniden yazma konusunda eline su dökülmeyen resmi ideoloji, isyanın dini bir ayaklanma olduğu çarpıtmasına sürekli kan taşımasına rağmen, Sosyalistler de bu boyunduruktan kurtulamamıştır. 

İsyanın ortaya çıktığı dönemlerde ve isyandan sonra uzun bir süre gerek Genelkurmay belgelerinde, gerekse de Savcılık dosyasında isyan "Genç Kürt İsyanı" olarak ifade edilmesine rağmen, Ulusalcı olarak ifadelendirilecek bir isyanı karalamanın "irticai, yobaz, dinci" olarak sıfatlandırılmasına göre daha zor olacağı düşünülerek isyanın dinci, Cumhuriyet'in çağdaş değerlerine karşı çıkan bir ayaklanma olduğuna karar verilmiş.  

Şeyh Said ve arkadaşlarının idamına karar veren Diyarbakır’daki Şark İstiklal Mahkemesi Başkanı’nın karar konuşmasında da isyanın niteliği açıkça görülmektedir: 

Kiminiz hasis çıkarlarınıza bir zümreyi alet, kiminiz yabancı kışkırtmasını ve siyasi harisleri rehber ederek hepiniz bir noktaya yani Bağımsız Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz ve tertiplediğiniz genel ayaklanmayı yaparak bu bölgeyi ateş içinde bıraktınız. Cumhuriyet hükümetinin kesin hareketi, Cumhuriyet ordusunun öldürücü darbeleri ile irticanız ve ayaklanmanız derhal yok edildi ve hepiniz yakalanarak hesap vermek üzere adalet huzuruna çıkarıldınız.” (E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Dokuz Eylül Üniversitesi yayınları 1988, s.325-326)

Yukarıdaki kaynağa itibar etmeyenlere baştan söylemekte fayda var. Kaynak, Uğur Mumcu’nun da her fırsatta referans gösterdiği ve resmi ideolojinin yılmaz savunucularından Ergün Aybars’a aittir.

1922’de  kurulan ve Türkçe ismi "Kürdistan Özgürlük Cemiyeti" ile de anılan Azadi örgütünün kurucuları arasında Kürt tarihi açısından önemli ama bir o kadar da ilginç isimler vardır.

1891’de Ermenileri “tebdil ve tenkit” için kurulan Hamidiye Alayları’nın Kürt komutanlarından Cibranlı Halit Bey, Meclis-i Mebusan’ın Bitlis vekillerinden Ziya bey, II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra Ayan (Senato) Başkanı olan Seyid Abdülkadir Azadi örgütünün kurucularındandır.
Resmi tarih kitaplarında Zararlı cemiyetler arasında sayılan ve barışçıl yollarla bir Kürt Devleti kurma fikrini savunan Kürt Teali Cemiyeti’nden farklı olarak, Azadi örgütünde bağımsız bir devletin silahlı bir halk ayaklanması ile kurulacağı görüşü hakimdir.
Şeyh Said, örgütün kurucu kadrosu içerisinde yer almamasına rağmen sonradan örgüte üye olmuştur. 1925 Ayaklanması başladıktan sonra kurucu kadronun etkisiz hale getirilmesiyle ayaklanmanın önderliği Şeyh Said’in üzerine kalmıştır. 

13 Şubat 1925 günü Ergani ilçesine bağlı Eğin bucağının Piran köyünde başlayan Kürt İsyanı, kısa zamanda Diyarbakır, Elazığ ve Genç vilayetlerine, Çapakçur, Muş, Varto, Dersim ve Erzurum'a kadar genişledi. Kemalist iktidar, 21 Şubat 1925 tarihli Diyarbakır, Elazığ, Genç Muş, Ergani, Dersim, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkari, Malatya vilayetleriyle Erzurum vilayetinin Kıği ve Hınıs kazalarında sıkıyönetim ilan etti. Aynı gün Hıyanet-i Vataniye Kanunu değiştirdi. 

İsyancıların asıl amacı, Diyarbakır'ı ele geçirmek ve orada bir Kürt yönetimi oluşturmaktı. Bütün Kuzey Kürdistan'ı kapsayan/kapsamayı amaçlayan bu isyanda Diyarbakır'ın ele geçirilmesi hedefi önemliydi. Ancak, şiddetli bir direnişle karşılaşan isyancıların Diyarbekir'i ele geçirememesi, isyanın da kaderini belirledi.


Yoldaş Pançuni (2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder