20 Ekim 2010 Çarşamba

Kız Ali- Nihat Behram


“Yaşamında ÖLÜM çınlamıştı,
Ölümündeyse YAŞAM..
Canı acıların saçağıydı, günahların yatağı,
Yalnızlığın kucağı..
Kanlı aktığından habersiz
Irmaklar gibiydi insanlık;
Kendi şarkısının dilsizi
Kendi düşünün körü,
sağırı kendi çığlığının..”

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin Aslan’ın kısa ama uzun soluklu yaşamlarını, mücadelelerini ve idam ediliş öykülerini anlattığı “Dar Ağacında Üç Fidan” adlı belgesel kitabıyla kitap severler arasında ün yapan Nihat Behram, 1946 yılında Kars’ta doğdu.


“Halkın Dostları”, “Militan”, “Güney” gibi dergileri çıkaranlar arasında yer alan Behram, yazdıklarından dolayı 12 Mart döneminde 2 yıl tutuklu kaldı. Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra 12 Eylül döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun süre yurt dışında yaşamak zorundan kalan Behram, uzun politik sürgünlükten sonra 1996 yılında yurduna dönebildi.

Çoğu şiir kitabı olmak üzere birçok eserin altına imza atan, özellikle Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Tevfik Fikret gibi şairlerden etkilenen Nihat Behram, şiirle olan bu yakın ilişkisini yazdığı romanlara da yansıtmıştır.
Yazarın yoğun şiirselliği çarpıcı anlatımıyla zenginleştirdiği “Kız Ali”, küçük bir çocuğun “Karanlıktaki Kentler”den birinde başlayıp “Aydınlıktaki Kentler”de biten kısacık ömrünü anlatıyor.

Ölümünden kısa bir süre sonra tanıştığı bir çocuğun yaşamını merak eden yazar, takip ettiği yaşamın izine kirli savaşın sürdüğü bir Kürt kentinde rastlıyor. Bulduğu izlerden Ali’nin yaşamını keşfetmeye başlayan yazar, Ali’nin hayatını anlatırken bütün kirliliği ve acımasızlığıyla süren savaşın özellikle kadın ve çocukların yaşamını nasıl etkilediğini çarpıcı ve sarsıcı bir şekilde okuyucuya anlatıyor. Uzun süredir devam eden “Olağanüstü Hal” koşullarında yaşamanın bölge halkı için yarattığı zorlukların bu çileyi çekmeyen “Aydınlıktaki Kentler”in insanlarına aktarımı açısından kitap son derece başarılı.

Kitabında karanlıktaki kentleri anlatan yazar, vahşetin hesabı sorulmaz olmuş karakolları, kışlaları, hücreleri anlatıyor. Karanlıktaki kentlerin kuduz gecelerini, garajları, bentleri, dere boylarını, düzülmüş köpeklerin uluyarak can çekiştiği garnizon çöplüklerini, kan tüten yaraları, bağırsakları, ırzına geçilen bebekleri anlatıyor. 
Savaşın izin verdiği ve beslediği fuhuş ve uyuşturucuya batmış, kana bulanmış bir kentte yaşayan bir çocuğun; asker kokusunun kanda ve terde ekşidiği bu kentten, kandil kokan bu kentten, çöplük ve genelev kokan kentten gelen çığlığıdır Kız Ali. Bütün bu acılardan kurtuluşu buralardan kaçmakta bulan Kız Ali’nin, aydınlıktaki kentlerden birinde küle sarılmasıyla son bulur ödünç alınmış ömrü. Rüzgarın koynundaki çiçek tozları gibi, göç yolundaki kırlangıçlar gibi gitmişti aydınlıktaki kentlere. İş aramak için değil, yarasız yaşamak için gitmişti Özgürlüğü tasarlayarak değil, insanlara benziyor olmanın iç güdüleriyle gitmişti. Birisini aramaya değil, kendini bulmaya gitmişti.

Nihat Behram bütün insanlığa çığlığı ve çağrısı hiç tükenmeyecek bir destan armağan ediyor. Bu çığlığı duymamazlıktan gelmek, bu çağrıya kulak asmak istemeyenlerin tahammül edebileceği bir kitap.


Yoldaş Pançuni (2004)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder