28 Eylül 2010 Salı

Ayna Korkusu-Tarık Ali


60’lı yıllardan günümüze önemli politik kişiliklerden bir olarak tanıdığımız Tarık Ali, politika dışındaki farklı ilgi alanlarıyla Avrupa’nın kültürel dünyasında önemli bir rol oynamayı sürdürmüştür.Belgesel film yapımcılığının yanı sıra, oyunları ve kitaplarıyla da tanınan Tarık Ali, özellikle Doğu kültürünü bir Batılı gözüyle yorumlayan ve Doğu ile Batı kültürlerini buluşturan romanlarıyla son zamanlarda karşımıza çıkmaktadır.

Pakistan doğumlu olması sebebiyle Doğu kültürünü çok iyi bilen ve yüksek öğrenimini Oxford’da tamamlayıp Londra’da yaşayan bir Batılı olarak “Nar Ağacının Gölgesinde”, “Selahaddin’in Kitabı” romanlarında bu ikilemi okuyucusuna çok iyi yansıtabilen yazar, “Ayna Korkusu” nda bu defa Doğulu kimliğinden sıyrılıp, kendi deyişiyle “bir Avrupa romanı” yazma girişiminde bulunmuş.

Ayna Korkusu, 20. yy’da solun macerasını, bütün yükseliş ve düşüşleriyle harmanlayan derin bir politik kavrayış gücüyle kaleme alınmış bir roman. I. Dünya Savaşı’ndan Berlin Duvarı’nın yıkılışına kadar Avrupa’nın 20. yy tarihine, komünizm adını verdikleri kızıla boyanmış bürokratik devletlerde yaşayan insanların perspektifinden bakan anlatımıyla da ilgi çekici bir kitap.
Doğu Almanya’daki bürokratik yapıya muhalifliğini her fırsatta dile getiren sosyalist bir babanın, gözünü kariyer hırsı bürümüş oğluna Duvar’ın yıkılışından sonra yazdığı mektuplar ekseninde ilerliyor roman. Bir dönem Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde edebiyat profesörlüğü yapıp daha sonra “yeni ve birleşik” Almanya’da sosyalist inanaçlarından vazgeçmediği için işinden olan Vlady oğlu Karl’a yazdığı mektuplarla kendi ailesinin komünizmle olan ilişkisini anlatmaya çalışıyor. Vlady, bu uzun ve tutkulu ilişkiyi mektuplarla oğluna anlatırken bu ilişkiler ağı içerisinde önemli boşluklar seziniliyor ve kendisinin de bilmediği bazı noktaları bir dizi araştırmayla aydınlatmaya çalışıyor. Vlady, bu araştırmalarında ilginç ve kendi açısından önemli bulgular elde ederken, bu arada Soğuk Savaş’ın çok az konuşulmuş yönünden, istihbarat görevlerinin hayatlarından kesitler sunuyor bize. Onların aşklarında, komünizm idealine olan bağlılıklarından, idamlarından, intiharlarından bahsederek bizi istihbaratçıların dünyasına usta bir dille çekiyor. Alman bir Sovyet ajanının Alman sosyal demokratları tarafından idam edilmeden önceki son savunması şu sözlerle bitiyordu:

“Biz komünistler izne çıkmış ölüleriz. Bunun tamamen farkındayım. İznimi uzatacak mısınız, yoksa Rosa Luxemburg ile Karl Liebnecht’ e mi katılacağım bilmiyorum. Her iki ihtimalde de soğukkanlılık ve iç huzurla kararınızı bekliyorum. Ben sadece Enternasyonal’e ve Dünya Devrimi’ne karşı görevimi yerine getirdim.”


Yoldaş Pançuni (2005)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder