8 Eylül 2009 Salı

Endüstriyel futbol ve futbol kültürü

"Barça'dan Atletico Madrid'e, Lazio'dan İngiliz Sanayi Devrimi'ne futbolun politik tarihine kısa bir bakış... Yani "futbol asla sadece futbol değildir."

"Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur."
J.B.Priestley

Birçoğumuz için 22 kişinin bir topun peşinden koştuğu ve anlamsız çekişmelere sahne olan bir oyun, kimimiz için ise zamanının büyük bölümü ona adanmış, onunla yatılıp onunla kalkılan, bir spordan çok bir yaşam biçimidir futbol. Bazılarımız için ise insanlarla ilişki kurmada etkin bir araç veya dost sohbetlerinde konuşulacak konu kalmadığında imdadımıza yetişen bir arkadaştır. Hemen herkesin bir fikir sahibi olduğu ve herkes için farklı anlamlar taşıyan futbol bugün milyarlarca insanı ekran başına kilitliyor. Binlerce insanı stadyum denilen kafeslere hapseden bir oyunun bu kadar kitleselleşmesinin ardındaki sosyolojik nedenler ve insanlar üzerinde yarattığı etki ile bütün bunların kimlerin çıkarlarına denk düştüğü konusunda kafa yormamak, futbola hakettiği önemi vermemek anlamına gelir. Bu da çevremizde olup bitenlere sırtımızı çevirmenin, olanlara kulak asmanın bir çeşididir.
1970’lerden sonra esmeye başlayan küreselleşme rüzgarıyla futbol da bir kabuk değiştirme dönemine girmiştir. Bugün, az gelişmiş bir ülkenin milli gelirine denk bir bütçeye sahip futbol kulüpleri yeşil sahalarda boy gösteriyor. Yeşil sahalara sığamayan, borsalara, parlamentolara ve medyaya taşan futbolda yaşanan değişiklikler futbolun ve yan ürünlerinin pazarlanmasında, futbol-medya-politika-mafya ilişkisinde, taraftar ve yıldız futbolcu profilinde ve taktik anlayışlarda da bir kabuk değiştirmeye dönüşüyor. Artık kulüpler için ideal seyirciler şarkılar söyleyip çırpınan proleterler değil, stadyum localarına kurulan V.I.P.'ler(Very Important Person). Kapitalizmin "her şeyin pazarlanabileceği" anlayışına uygun olarak bir takım değişiklikler yaşayan futbol endüstrisi ne zaman oluştu? Kitleleri hop oturtup hop kaldıran, binlerce insana aynı anda bir marşı söyleten ve her sınıftan insanı etkileyen futbol hakkında ne biliyoruz? Nasıl bu kadar yaygınlaşıp kitleleri adeta hipnotize eder hale geldi? Bir zamanlar kralların yasakladığı, kilisenin kara listeye aldığı futbol; kitlesel bir tapınma ayinine nasıl dönüştü? İktidar sahipleri insanları yönetme aracı olarak futbolu nasıl kullandı? Futbol sınıf mücadeleleri ve ulusal hareketlerden nasıl etkilendi ve onları nasıl etkiledi? Bu yazımızda çeşitli ülkelerden ve zamanlardan örnekler vererek bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.

Futbolun icat edilişi
Birçok kaynakta anavatanı olarak Britanya kabul edilse de, futbolun ilk Çinliler tarafından M.Ö oynandığına dair kaynaklar mevcuttur. Bu kaynaklardan edinilen bilgilere göre futbol oynanmasının amacı imparatorluk askerlerinin savunma becerisini güçlendirmekmiş. Fakat Avrupalı hükümdarlar bunun tam tersini düşünmüşler; halkı okçulukla uğraşmaktan alıkoyuyor, savunma becerisini köreltiyor diye futbolu yasaklamışlardır. Avrupa’da futbol, Çinlilerin bu icatlarından birkaç binyıl sonra, ortaçağda yeniden icat edilmiştir. Avrupa’da ilk başta kolejli çocuklar arasında oynanan futbol, halk arasında oynanmaya başlayınca tehlikeli bir oyun haline geldi. Futbolun "modern çağlara" uzanan yolu sayısız ölü ve yaralılarla doludur ve sık sık yasaklarla donatılmıştır. Eski futbol maçları hakkında bilgi veren en önemli kaynaklar yaralanma ve ölüm vakalarına dair mahkeme tutanakları, oyun yasaklayan kraliyet fermanları ve belediye kararnameleridir.Avrupa ve Çin’in aksine Amerika’da futbolun oynanış amacı çok farklıdır. Eski Amerika’ya özgü top oyunlarında yer alan bazı unsurların dinsel simgeler taşıdığına dair çeşitli kaynaklar vardır. Aztek diyarında keşfedilen yüzden fazla oyun sahası tapınakların birer parçasıydı. Bu oyunlar aracılığıyla güneşin ay ve yıldızlar üzerindeki zaferi, dolayısıyla bitki evreninin devamlılığı sağlanmaya çalışılırdı. Oyun sahası yeryüzünü, orta çizgi gece ile gündüz arasındaki sınırı, top güneşi, topun havada süzülüşü yıldızların geceleyin gökyüzündeki hareketini simgeliyordu.

Futbol duraklama dönemine giriyor
Futbol, İngiltere’de icat edilip geniş halk kitlelerince oynanmasından sonra tüm Avrupa’ya yayılır. Fakat bu yükseliş 18. yy.'da bir duraklama dönemine girer. Kenar mahallelerde ve kasabalarda futbol eskisi gibi oynanamaz hale gelmeye başlamıştır. Bu gerilemenin ardındaki nedenleri araştıran sosyologlar "zaman ve mekan kıtlığının" önemli nedenler olduğunun farkına varmışlardır. Halkın futbol oynadığı sahalar genellikle kamuya aitti ve herkesin kullanımına açıktı. Fakat 17.yy.'da başlayan özelleştirmelerden bu tür araziler de nasibini alır. Çitlerle çevrilerek özelleştirilen araziler halkın kullanımına kapatılır. Artık meclis kararıyla yapılan "çitle çevirme" 18. yy.'da doruğa ulaşmıştır. Böylece halk futbol oynayacak arazilerden yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle futbolun 18. yy.'da bir mücadele aracı olarak kullanılması yaygınlaşmıştır. Bir kasaba halkının bir protestoda bulunmak, özellikle de nefret edilen "çitle çevirme"yi protesto etmek için toplanmasının en kolay yolu bir futbol maçı düzenlemekti. 5 Ağustos 1765 tarihli Northamptom Mercury dergisinde şu habere yer verilir :"Önceki Perşembe ve Cuma günlerinde West Haddon'da çok sayıda kişi futbol maçı yapmak üzere toplanmıştır. Fakat toplanır toplanmaz isyancı bir kalabalığa dönüşmüşler, bir arazinin çevrilmesinde kullanılacak çitleri yakıp yıkmışlardır". Bu ihtilaflar nedeniyle arazi sahibi soylular, futbola eskisinden daha az anlayış göstermişler ve böylece belediye yetkilileri polis teşkilatının getirdiği futbol yasaklarını uygulamaya sokmuştur. Sanayileşme sürecinin başladığı bu dönemlerde İngiltere’de futbolun çöküşü iyice ivme kazanmıştır. Yeni oluşan sanayi kent ve mahallelerinde, işçilerin boş vakitlerinde eğlenebileceği alan olmadığı gibi, kapitalizmin o erken dönemlerinde tıpkı şimdi olduğu gibi işçilere boş vakit kalmıyordu. 14 saatlik bir mesainin ardından bir de yorucu futbol oyununa harcanacak enerjileri de yoktu zaten. Bundan sonra futbol, ancak özel okullarda yaşamını sürdürmeye çalıştı.

Futbolun afyon olarak keşfedilişi
Futbolun özel okullarda yaşamını sürdürebilmesinin nedeni futbolun evcilleştirme ve disipline etme gibi özelliklerinin keşfedilmiş olmasıdır. O dönemde soylu ya da burjuva aile çocuklarının okuduğu okullardaki öğrencilerle, soylu olmayan orta gelirli öğretmenler arasında müthiş bir iktidar mücadelesi vardı. O döneme ait birçok kaynakta öyle ciddi olaylardan söz edilir ki, bu iktidar mücadelesinin çatışmalara dönüştüğü ifade edilir. 1797 yılında asi öğrencilerin işgal ettiği Rugby School binasına askerler kılıçlarını çekerek hücum etmiş, isyana ancak böyle son verilebilmiştir. Okullarda hüküm süren bu kaosu ıslah etmeye çalışan resmi makamlar defalarca reform girişiminde bulunmalarına rağmen yalnızca bir okul müdürünün, futbolu kendi pedagojik amaçları için kullanmasıyla çalışma başarılı olmuştur. Okul müdürünün öğrencilere birtakım kurallar koyarak oynanmasına izin verdiği futbol sayesinde okulda disiplin artmaya başlamıştır. Futbolun bu evcilleştirme yönü keşfedildikten sonra, yönetenlerin yönetilenlere karşı kullandığı bir silah olmuş ve modern futbolun çeşitli dönemlerinde, çeşitli vesilelerle bu silah kullanılmıştır. Peki bu silahın egemenler tarafından kullanılışı ne zamandan beri işçiler ve ezilenler için tehlikeli olmaya başlamıştır? 

Binlerce yıldır soylular ya da halk tarafından oynanan, küçük gövde gösterileri ve ayaklanmalara sahne olan futbolun, birden kitlesel tüketime dönük olarak yeniden organize edilmesi, kurumsallaşması Avrupa’da sanayileşmenin büyük bir ivme kazandığı döneme denk gelir. 1870’lerde yaşanan ekonomik ve siyasi krizin ardından Avrupa’da kurulan spor kulüplerinin sayısı hızla artmıştır. Bu kulüplerin ve buralarda oynayan oyuncuların, bunalımın en fazla yaşandığı maden ocakları ve fabrikalardan çıkması, üstelik de bu kulüplerin bizzat fabrika sahipleri tarafından kurulmuş olması, sporun ve özelde de futbolun ekonomik ve siyasi bunalımları gizleyen bir araç olduğunun apaçık bir göstergesidir. Aynı işkolunda çalışan ve sınıf çıkarları gereği dost olan, sermayeye karşı örgütlenme ihtiyacı duyan işçiler, sermayenin futbol silahına yenik düşmüşlerdir. Burjuvazi fabrikalarda futbol aracılığıyla sınıf karşıtı dostluklar yaratarak, fabrikalar arası rekabeti körüklemiş ve sonuçta yarışma sürecinde işçi-patron bir renk altında bir tarafta; yine işçi-patron başka bir renk altında karşı tarafta birbirileriyle topyekün bir mücadelenin içine itilmişlerdir. Böylece sömürü kolayca yeniden üretilmiştir. Fabrikalarda başlayan futbol üzerinden sömürü, mahalle, şehir ve ülke bazında devam etmiş ve bugün ciddi boyutlara ulaşmıştır. İki ayrı emekçi mahallesi arasında yapılan futbol karşılaşmaları taşlı sopalı kavgalara dönüşmektedir. Yine sınıf düşmanı burjuvaziye karşı uluslararası bir örgütlenmeyle mücadele etmesi gereken işçiler emekçiler, milli maçlarında kendi burjuvazisiyle kol kola girip, diğer ülkenin halkına emekçilerine küfretmekte veya saldırmaktadır. Bu durum, kaderini ancak sermayeye karşı örgütlü savaşımla değiştirebilecek olan işçilerin hiç kuşku yok ki aleyhine olmaktadır.

Franco faşizmi ve Barça
Futbol afyonunun kitleleri uyutmasına, onların düzen sınırları içerisinde deşarj olmalarına en iyi örnek Franco faşizmi ve İspanya’dır. Bu konuda herkesin aklına Franco' nun İspanya 'yı 30 yıl boyunca 3F olan; Fiesta (şölen),Fuhuş ve Futbol ile yönettiği akla gelir. Ancak bu sözler diktatör Antonia Salazar'ın "Portekiz'i 40 yıl süreyle 3 F- Fiesta, Fadima (örgütlü din) ve Futbol ile yönettim" sözlerinden esinlenerek Franco'ya uyarlanmıştır. Tabii Franco'nun Barnebau Stadı için "Bana 150 bin kişilik uyku tulumu yapın" sözünün de, futbolun afyon olarak kullanılması konusunda Salazar'ın sözünden aşağı kalır yanı yoktur. 

General Franco, 1930’ larda Asturyas, Katalonya gibi bugün İspanya sınırları içerisinde yer alan bölgelerde patlak verip tüm İspanya 'ya yayılmaya başlayan bir proleter devrimi askeri darbeyle engellemeye çalışmıştır. Daha sonra bu süreç bir iç savaşa dönüşmüş bu iç savaş 1939'da Franco güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır. Franco 1939’ dan 1975’deki ölümüne kadar ülkeyi faşist bir diktatörlükle yönetmiştir. Birçok muhalifin sürgüne gönderildiği, devrimcilerin katledildiği bu dönemde, Franco rejimi, Bask ve Katalan halklarının da kültürlerini yok etmeye çalışmış, ülkelerini işgal etmiştir. Dilleri yasaklanan, çeşitli baskılara maruz kalan bu halkların o dönemde tek tesellileri kendi futbol kulüpleri olmuştur. Futboldan bıkmış bir Katalan kadına, Barça'nın Real Madrid' i yenmesine neden sevindiği sorulduğunda şu yanıtı vermiştir: "Franco özerkliğimizi yok etti, dilimizi yasakladı ve Real Madrid taraftarıydı". 
Franco döneminde Real maç yapmak için Barcelona'ya gelince Nou Camp Stadı'nın tribünleri yasaklanmış Katalonya bayraklarıyla donanırdı. Barça taraftarları bu maçlardan sonra en az futbolcular kadar yorgun olurlardı. Sokaklarda "Katil Franco" diye bağıramayan insanlar bunun yerine tribünlerde Real Madridli futbolculara bağırırlardı. Katalonya varlığını sadece Nou Camp’ta sürdürüyordu ve Franco 'nun el sürmediği tek Katalan sembolü de Barça'ydı. Bugün de bu durum hala devam etmektedir. Katalan kimliğinin yeniden üretildiği ve sergilendiği yer Nou Camp'tır. Milli formanın yerine ikame edilen Barça forması Katalan kimliğinin simgesi olmuştur. Formasını kutsal olarak kabul edilmesi nedeniyle Barcelona milyonlarca dolar teklif edilmesine rağmen formasına reklam almayı reddetmektedir. 
Barcelona'ya "bir kulüpten öte (més qué un club)" bir anlam yükleyen Katalanlar, Franco faşizminin bitişini; Franco'nun ölümü ile değil, Barça'nın Real'i Madrid'de 5-1 gibi farklı bir skorla yenişi ile simgelemeyi tercih ederler. Bugün Katalonya'nın kendi bölgesel hükümeti olan "Generelitat" (özerk) var, ama 5 milyon Katalan daha fazlasını, belki de kendilerine ait bir devletin oluşmasını istiyorlar. Fakat birçok Katalanın da ayrı bir devlet kurmak yerine, tek isteklerinin bir ulusun sembollerine sahip olup, Katalonya'nın sıradan bir bölgenin ötesinde olduğunun kabul edilmesidir. Nou Camp’ta oynanan bir Real Madrid maçında açılan şu pankart, bu talebi açıkça dile getirmektedir: "Catalonia, not Spain (İspanya değil Katalonya)." Buna benzer talepler kulağımıza yakın yerlerden de gelmektedir. Karşıyaka 'nın İzmir'den bağımsız değil ama İzmir'in diğer bölgelerinden farklı olduğunun belirtilmesi adına Karşıyakalılar il trafik numaralarını kastederek ‘35 1/2 ‘ simgesini her yere taşımışlar ve ‘35 1/2 ‘simgesi KSK (Karşıyaka Spor Kulübü) ile özdeşleşmiştir.
Tekrar Katalonya'ya dönecek olursak, Katalan burjuvazisi Nou Camp’tan yükselen bu farklılık taleplerini uluslararası iktidar odaklarıyla işbirliği adına kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir. Papa'nın kulübe üye olup 108.000 seri numaralı sezonluk biletin sahibi olduğunu söyleyerek övünmesi Katalanlar için gurur kaynağı olmuştur. Oysa 1936'daki devrim sırasında Katalanlar sömürü düzeninin en önemli ayaklarından biri olan Kilise kurumunu karşılarına almışlar ve Barcelona 'da yakılmadık-yıkılmadık tek bir kilise bırakmamışlardır. Atletic Bilbao da Barcelona kadar güçlü olmasa da İspanya'nın önemli kulüplerinden biridir. Bask ülkesinin takımı olan Atletic, Bask kökenli olmayan hiçbir oyuncu oynatmayışıyla ve kendi evindeki (San Mames) başarılarıyla ün kazanmıştır. San Mames' e giden bütün rakipler korku içinde sahaya çıkmaktadır. Bu durum taraftarlar arasında "Atletic çıkınca ETA susar" şeklinde özetlenmektedir. Aslında bu cümle bile futbolun kitleleri apolitikleştirdiğinin apaçık göstergesidir. Zira Bask bölgesinin özgürlüğünü savunan ve bunun için mücadele eden ETA örgütü, bir futbol kulübüyle ikame edilmektedir

Futbolun çeşitli şekillerde kitleleri apolitikleştirmede bir araç olarak kullanıldığını çeşitli örneklerle ifade etmemize rağmen bunun tam tersi de söz konusudur. Bir ajansın haberine göre, bir akademik çalışma İtalya’da statların sağ ve sol ideolojiler için birer ün kazanma yerleri olduğunu, taraftarlar arasına sızma durumunun son dönemlerde arttığını ortaya çıkardı. Genç insanların suç alışkanlıkları üzerine uzman olan Pisa Üniversitesi'nden Prof. Ampola bu çalışması için güvenlik kuvvetlerinin ajanları ile ortak bir çalışma yürütmüştür. Yapılan araştırma İtalya 1. ve 2. futbol liginde yer alan Atalanta, Fiorentina, Cenova, Venezia, Perugia, Pisa, Empoli, Livorno ve Ternana taraftarları arasında sol ideolojinin daha hakim olduğunu göstermekte. Öyle ki Atalanta 'nın Communale Stadı'nda oynanan her maçta Che Guevera'nın büyük bir posteri asılmaktadır. Hatta Josef Stalin ve Karl Marx'ın posterlerinin asıldığı stadlar da mevcuttur. Zaman zaman Enternasyonal, No Pasaran, Partizan gibi ezgiler de stadlarda çınlanmaktadır.Buna karşılık Juventus, İnter, Lazio, Verona, Parma, Udinese ve Piacenza taraftarları arasında da aşırı sağ ideolojiler daha baskın durumda. Özellikle ırkçılık, bu takımların stadlarında hızla büyümekte. Aşırı sağ dendiğinde, bugün İtalya'da ilk akla gelen kulüp Lazio’ dur.Taraftarlarının siyah futbolcular aleyhinde yaptıkları gösteriler, "Sırp kasabı Arkan" ve faşist İtalyan diktatör Mussolini için açılan övücü pankartlar hala İtalya' nın gündeminde..

KAYNAKLAR:

- Endüstriyel Futbola Karşı Tribün Kültürü Dergisi,
- Futbol Asla Sadece Futbol Değildir; Simon Kuper, İthaki Yayınları,
- Futbol A.Ş. – Christian Authier,
- Futbolun Kısa Tarihi – Theo Stemmler,
-Özgür Üniversite Forumu; "Türkiye Nereden Nereye? Sporda Dejenarosyon, Spor Etiği ve Sosyalist Etik"; Metin Kurt


Yoldaş Pançuni (2005)

2 yorum: